Ah sevgili dostum ah!

Başkalarının zavallılığına ve perişanlığına bakıp da, kendi hallerine şükrederek, insan gibi yaşadığını düşünenler çok yanılıyorlar çok! Zaman gösterecek elbette bencilliklerinin sonuçlarını...Öyle bir sistem ki, kim kime dumduma yaşamı dayatıyor insanlarına. Devlet baba, "Ey halkım! Şimdiye kadar ben size verdim, şimdi de siz vereceksiniz" dercesine, düz bir yaşamı dayatıyor. Kaşıkla verip kepçeyle alma misali...İnsanların sahip oldukları ya da olmadıkları üzerinden hesap kitap yapılıyor. Ortada, yaşamak için gerekli olan para pul her ne varsa toplama çabasında. Bu zor zamanlarda, toplumun ruhuna iyi gelen her ne varsa, elinden çekip almaya çalışıyorlar. Hamleler yapmak için geç kalındığını kabul etmeseler de, malesef acı reçetelerle, çoğunluk üzerinde oynanan bir oyuna dönüştürülüyor.  Oysa bilmezler mi, paranın gübreye benzediğini. Onu piyasaya yaymazsan eşit verim alamıyorsun sevgili dostum! Yine, nakit kraldır! mantığının güç kazandığı bir süreç yaşıyoruz. 

Memlekette vatanseverliğin yerini, adamseverlik ve parti severlik almış...Birileri birilerinin adamı, birileri birilerinin partidaşı, sözde dava arkadaşı olmuş. Olan biten her şey, "vatanseverlik", o da neyin nesi dercesine yapılıyor sanki. Ülkede yönetime karşı öfkeler gün geçtikçe artıyor. Bu öfkeyi dindirecek adımlar ise bir mahcubiyet duygusu içinde "yapacak bir şey yok!" dercesine yapılamıyor. Kısacası yoklukta herkes kendi kaderiyle baş başa bırakılıyor...

Bütün bu olan bitenlerin içinde mutluluğun ne olduğunu unutan bir toplum olduk. Düşünebiliyor musunuz; birbirimizin yüzüne dahi bakmıyoruz; gülümsemiyoruz; gülümseyenleri  de kıskanıyoruz.  Aslında, ne uzun bir zaman dilimidir insan ömründe bir anlık mutluluk; bir yudum candan sevgi...Elimizden geldiğince esirgiyoruz. Sırf bunun için bir ömür yaşamaya değmez mi sevgili dostum?

Her şeye rağmen, insanlar var yine de, sanki kendi yüreğini alıp bir başkasının yüreğine dökmek istiyor; herkesin neşelenmesini, herkesin gülmesini, mutluluğun bulaşıcı olmasını istiyor...Onların güzel düşünceleri ve güzellikleri bile insanın içini ısıtmaya yetiyor. Diğer taraftan, başkalarının mutluluğundan mutsuz olanlar da var ki, bunları hiç sormayın... Aman Allah'ım, evlere şenlik bir ruh hali! 

Ancak mutsuz olduğumuz zamanlar, başkalarının mutsuzluğunu daha bir derinden hissedebiliyoruz. O zamanlar duygular incelip güçleniyor; mutsuzluklar insanı olgunlaştırıyor; sabırlı ve tahammüllü kılıyor. Kendi iç dünyasında, derin sorgulamalar yapanlar, bir çözüm üretmenin de peşindeler elbette.

Velhasılı kelam sevgili dostum; insan yorulunca kendi kabuğuna çekilip o küçücük dünyasında yalnız yaşamayı öğreniyor. Anlık mutluluklar yaşayıp, derin hüzünleri tek başına atlatmayı öğrendiği vakit kimseye de ihtiyacı olmuyor. Birileri buna yalnızlık diyor; birileri ise huzur...!

Şu zamandaki hayatımıza bakar mısınız? Nedir,

buradaki  hayatımızın rengi; siyah beyazdan mı ibaret, yoksa gökkuşağının yansıması mı?

Biz neyiz ki sanki..?

Yaşıyoruz desek, öyle  değil, öldük desek, o da değil. Hepimiz acıları sevip, acılar içinde yaşamakla meşgulüz. Acılarla yaşamaya zorlanan bir toplum  düşünün. Acının ateşini söndürmek için kafa yormak yerine aptalca konuları konuşarak hayatımızı daha da kötüleştiriyoruz. Şimdilik, acıları dindirmek ne mümkün..! "Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir" i hatırlatıyor her şey, sevgili dostum! Yazık ki, hem de çok yazık!