Evet, filmi izledim, hem de iki kere. Bana gösterdiği ilgiden dolayı Trabzon Lara Sineması’na teşekkür ediyorum.

Filmin değerlendirmesini sinema tekniği açısından değil (ki o konu apayrı bir değerlendirme konusu) Atatürk’ü senaryoda nasıl anladıklarına daha açık ifadeyle nasıl harcadıklarına dair olacak.

Öncelikle şunu söyleyeyim: filmin müziklerini, sekansları, kostümleri ve özellikle oyunculukları çok beğendim. Belli ki çok para harcanmış, çok çabalanmış. 90’ların sonunda birlikte birkaç prodüksiyonda çalıştığım Songül Öden’i zikretmeden geçemeyeceği. Rolü oynamamış resmen yaşamış. Hülasa Songül’ü çok ama çok beğendim.

Fakat filmin tek olumsuzluğu: Senaryo.

Şimdi bazı okuyucular, ezberlenmiş hafızayı tekrarlayarak, bu film bir kurgu, drama, film üzerinden tarih öğrenilmez gibi sözleri tekrarlayabilir. Bunu biliyorum. Ancak benim sözünü ettiğim olay bu değil. Senaryonun iyi yazılamadığı, çatısının iyi çatılamadığı yolunda. Senaryo iyi olmayınca yukarıda sözünü ettiğim tüm iyi seyler de, üzülerek belirtmeliyim ki boşa çıkmış.

Senaryo Atatürk’ü babası Ali Rıza Bey’in yaşamı üzerinden dramatize etmiş, babasının üzerinden bir dram kurgulamış. Filmde yakılan keresteleri, kerestelerin yanmasında idarenin çok büyük hatasının ötesinde kerestelerin yanmasına gösterdiği kayıtsızlık var ve bu kayıtsızlığı asla unutmayan bir çocuk var. Bu travma yarın Atatürk olacak olan bu çocuğun hep aklında.

İşte bu kurgu bile Senaryoyu yazan senarist ya da senaryo ekibinin Atatürk’ü hiç tanımadığının en önemli göstergesi. Ama benim tezime “karakterin bir hikayesi olmalı” teziyle karşı çıkıyorsanız o zaman şunu söylerim: Atatürk’ün bir hikayesi var zaten ama o hikaye babası ile ilgili değil annesi ile ilgili. Annesi ile ilgili hikayesi bilinmediği ya da es geçildiği için olsa gerek, Atatürk’ün asker olma, devrim yapma ideali de bu hata ile örtülmüş.

Öğrenciyken dört kez öğretmen reddeden bir çocuk, hayatı ile ilgili kararları kendisinin vermek istemesini bu yolla işaret ederken, bunun ardında asker olma idealini görememek senarist ya da senaryo ekibi için gerçekten büyük bir eksiklik ve yanlıştır.

Atatürk’ün annesi ile olan dramı, onun gizlice askeri okul sınavlarına girip okula kayıt yaptırdığı gün başlıyor. Ancak anne Zübeyde Hanım’ın, oğlu Atatürk’ü asker yapmak istememesinin kendi göre haklı ve geçerli bir travması var. Bu durum ana oğul arasında ciddi krize neden oluyor. Bu krizin nasıl çözüldüğü fakat ileride nelere sebep olduğu; travmaların Zübeyde Hanım’ın ölümüne hatta sonrasına dek nasıl sürdüğünü yazıyı uzatmamak  içinburada anlatmayacağım. Ama çok dolu, acıklı ve üzücü bir dramdır. Ve maalesef pek bilinmez.

Özetle Mustafa’nın annesi Zübeyde hanımla olan dramı filmde bu şekilde işlenerek sinematoğrafik dilde çok daha etkileyici bir karakter gelişimi/tahlili görebilirdik. Üstelik bu “gerçek” bir yaşanmışlık olurdu. Fakat maalesef senaryoda kurgulanan baba-oğul dramıyla Mustafa’nın hikayesi berbat edilmiş. Üstüne, Mustafa’nın idare ile problemiği de bu drama bağlanmış. 

Oysa Atatürk’ün idare ile bağını koparması 1897 Yunan harbi sonucu ile ilgilidir. Kazanılmış bir savaşı Padişahın anlaşılamaz bir şekilde geri adım atışıyla kaybedilmesi üzerine gelişen sonuçla ilgilidir. Atatürk gibi mensubu olduğu tüm askeri sınıf Padişah’a karşı güvenini yitirmiştir bu nedenle.

Vatan gibi önemli bir konuda Padişaha karşı güvenini yitiren bir gencin öyküsünü, babasının keresteleri yakıldığı için devlete kızan birisi olarak göstermek, senaryoyayı yazanların Atatürk’ü asla tanımadığının göstergesidir.

Ömrü türlü çileleri çekmekle geçen Anne Zübeyde hanımı oğlunun mezuniyet töreninde güler yüzlü bir anne olarak görürken, aslında o gülen yüzün ardında telaşla İstanbul’a gelip günlerce oğlunu arayan bir annenin kederli yüzü vardır. Atatürk Şam’a sürgün edildiğinde vapura binerken annesiyle görüştürülmedi ve Zübeyde hanım gözyaşları içinde oğlunuuzaktan uğurlamak zorunda kaldı.

Filmde üzülmesin diye oğlu Atatürk’ün gözaltına alındığını anne Zübeyde hanımdan saklayan Nuri, filmin en saçma şakası. Belli ki senaryo burada bir dram kurgulamış ama burada bir dram yaratırken gerçek dramları yoketmişler. Böyle bir senaryo Atatürk’ü anlatabilir mi?

Verdiğim bu örnekler Atatürk’ün hayatındaki çok kritik ama bir o kadar önemle değerlendirilmesi gereken noktalar. Bu noktalar gözardı edildiğinde bu noktaları kapsayarakdevam eden sahneler bir domino taşı misali birbir devrilmekte, hikayenin gerçeklerdensaptığını ve sonra Çanakkale’de babasının yanan kerestelerini hatırlayan bir Atatürk görüyoruz!

Filmin önemli mental sorunlarından birisi de, Atatürk’ün en karakteristik özelliği olan, kendisinden üst makamlardaki kişileri “etkileme” yeteneğinin olmasıdır. Yaşamı bu yeteneğinin örnekleriyle doludur. Matematik öğretmeninin etkilemiş ‘Kemal’ ismini almıştır. Sonra öğrencilik döneminde bir yemekte karşılaştığı Osman Nizami Paşa’yı etkilemiş ve Paşa “..sende memleketin başına gelen büyük adamların daha gençliklerinde gösterdikleri müstesna kabiliyet ve zekâ emareleri görmekteyim” kehanetinde bulunmuştur.

Gelecekte ‘Devlet’ kuracak olan yüksek bir şahsiyetin bu önemli özelliğini es geçmek filmin en büyük eksiklerinden birisidir.

1919 yılında biten filmin hikayesi , Kurtuluş Savaşı’yla devam ederse (ki bu filmin 5 Ocak 2024’te vizyona gireceği ilan edilmiş), ciddi bir dram sorunu yaşanacağı kuşku götürmez. Çünkü hikaye ilerledikçe baba-oğul dramı açık bir yşekilde yetersiz kalacak ve ana-oğul dramı belirgin bir şekilde ortaya çıkacak, hikaye yürümeyince  senaryo ana-oğul dramına yönelecek, fakat önceki bölümlerde bu dram işlenmediği için kurgu yaratmak zorunda kalınacak ve tekrar başarısız olunacak.

Sözü bağlarsak: senaryonun başarısızlığı nedeniyle Atatürk filmi tamamen gerçeğin ötesinde kurgulanmış, bu kurgulamadan dolayı Atatürk’ün yaşamında kritik önemli noktalar kaçırılmış, asla gerçekle bağdaşmayan bir karakter ortaya çıkarılmıştır.

Atatürk çeşitli badireleri başarı ile geçebilen, gelişebilen bir sonuçtur. Bu sonucu alıp nedenlere gitmek ise büyük bir yanılsamadır. Yani senaryonun bu hatası oyunculukları da kuşkusuz etkilemiştir. Oysa doğru bir senaryo ortaya koyulsaydı çok daha yüksek başarılı oyunculukla filmi izleyecektik.

Atatürk filmiyle yeni bir Can Dündar/Mustafa vakası yaşadık!

Aras Bulut İynemli, Songül Öden, Enver Paşa’yı oynayan  Sarp Akkaya, Madam Corinne rolünü oynayan Esra Bilgiç kötü kurgulanmış senaryoya rağmen çok başarılılar.