Siyaset ahlâkı yerlerde sürünüyor sevgili dostum!

Sırf oy devşirebilmek ve liderlerinin gözüne girebilmek için ekranlarda, spor ve futbol takımları üzerinden restleşenler de var! Bütün mevzu, rakipleriyle yan yana gelme kültüründen yoksun olmak ve de birbirini dinleme tahammülü gösterememek...Sanki siyaset yapmak ve sahnede olmak sadece birilerinin hakkıymış  gibi...Oysa ki bu bir rekabetten ibaret! Daha da ileri gidersek sevgili dostum; siyasetin veya siyasetçinin bulaştığı her alanda, bir tarafgirlik ve kokuşmuşluk yaşanıyor. Futbolda olduğu gibi...Trabzon gibi, yıllardır futbolla yatıp futbolla kalkan bir şehrin takımını savunurken bile siyasetçiler işin içine etmekle meşguller... Siyasette, sırf rakibini ya da rakiplerini seçmenlerin gözünde yıpratmak ve aşağılamak için akıl almaz iftiralarda bulunmak son yıllarda bir moda haline geldi! Üstelik ispata da gerek duymadan yapılıyor her ne yapılıyorsa...Nasıl olsa cezası yok kabilinden; siyasetçinin dokunulmazlığı konusu rezil rüsva bir konuya dönüşüyor elbette...!İftiraya maruz kalanlar işini gücünü bırakıp saçma sapan konuları izahla meşguller mecburen..."Çamur at izi kalsın" da  sevgili dostum; o çamur ellerini kirletiyor; farkında mısın? Şahsi ya da parti menfaati yani çıkarları  için her yolu mübah görenlere duyurulur...

Şeytan denilen şey kötülük yapmaktan haz ve zevk alan kişi ya da topluluklardan başka bir şey değil..."Sizi gidi Şam şeytanları sizi..!" denildiğinde, bunda iyi niyet aramak da başka bir safdillik olur sevgili dostum!

Bu arada, şeytana pabucunu ters giydirenleri de unutmamak gerekiyor...

Anlatılan bu ya sevgili dostum; günün birinde şeytan, oğluna etrafı tanıtıyormuş. Dağ, tepe, ağaç,  börtü böcek derken, birden bire insanı görmüş. Oğlu sormuş:

-Bu nedir?

Şeytan:

-Ondan uzak dur. O her haltı yer; sonra üstümüze atar...

Velhasılı kelâm sevgili dostum; geriye dönüp hayata bir bak!

Hayat öyle kısa ki, tartışmalara, üstünlük kurmalara, çirkefliklere, özür dilemelere, kıskançlıklara ve hesap sormalara zaman yok...
Sadece sevmek için zaman var. Tabiri caizse sadece "bir an" var. Sağlıklı bir hayat, iyi ilişkilerle inşa edilirken ve bilge, "sevelim, sevilelim" derken, ya biz ne yapıyoruz?

On bir ay boyunca, kimsenin derdiyle dertlenmediysen, kimseye el uzatıp gönlüne dokunmadıysan, aç mı tok mu olduğuna dikkat etmediysen, bu mübarek ayda "oruçlu musun değil misin?" diye bir soru sorma hakkına sahip değilsin sevgili dostum!

Zaman bizi haklı çıkardığında, hâlâ yaşıyor olmak istiyoruz; hem de çok!