Bizi affet güzel çocuk! Bir daha anladık ki, sirke küpünden sirke, bal küpünden bal sızıyor. Aslında eline verdikleri bir oyuncaktı sana yakışanı...Ama siyaset arenasına bir çocuk düşünce işte; her şey mümkün; her şeye alışın der gibi...

Doğruyu konuşmak ve onu kabul edip yanlıştan vazgeçmek için zaman geçmiş değil sevgili dostum! "Yanlış yaptık, ama şimdi doğrusunu bulduk; artık, özür diliyoruz" demek de onurlu ve erdemli bir davranış oluyor  elbette!

Gelin görün ki, hiç kimse hatasını kabul etmiyor ve özür dilemeyi de bir zayıflık olarak görüyor. Bu, başta bizim siyasetçilerimizin  iflah olmaz bir hastalığı belki de...Toplumumuzun da öyle! Demokrasi adına bildikleri tek şey sandık ve oydan ibaret. Seçimler  bittikten sonra kazananlar, halka dönüp, "gereğini yaptınız, başka bir şeye karışmaya hakkınız yok, artık işi bize bırakın" dercesine "bildiğim bildik; çaldığım düdük" misali milletle dalga geçmekle meşguller; bir de birbirleriyle entrika yarışı yapmakla..! Nasıl bir ülkedir ki bu ülke, gelen gitmek istemez; bekleyen de gelmek istemez. Ne gitmeye, ne de gelmeye kimsenin hazırlığı yoktur. Mızıkçı çocuklar gibiler; ha bire kendilerince kurallar koyup kendilerini haklı çıkarmakla meşguller...Nasıl ki, bazen bir insanın boğulması için suya ihtiyacı yoksa ve kendi düşünceleri boğulmasına yetiyorsa, siyaset arenasında da partiler adeta it dalaşı yaparak, memleketin insanının huzurunu kaçırmakla kalmıyorlar; insanları boğuyorlar da...Her kim gidecekse gitsin, her kim gelecekse gelsin, bir devir bitecekse bitsin, yeni bir devir başlayacaksa başlasın, insanca olsun bütün bunlar sevgili dostum! Kahpeliğin lüzumu yok..! Bu çağda, topluma lâyık görülen muameleye bakar mısınız?

Yaşatılan her şey, toplum nezdinde, "çivi çıkar izi kalır"a dönüşür; siyaset kurumu ile halk arasındaki güveninin iplerini koparır...Gün gelir, kopan bir ipe birileri düğüm atabilir elbette; ipin en sağlam yeri artık bu düğüm gibi görünse de, ipe her dokunuşunuzda canınızı acıtan tek nokta yine o düğüm olacaktır. Nasıl ki insanın geçmişi yakasını bir türlü bırakmıyorsa; siyasal partilerin, siyasetçilerin ve onların liderlerinin durumu da farklı değil!

Herkes birbirine çamur atarak iz bırakacağını zannetse de, işin aslı hiç de öyle değil! Hani bazen ipin inceldiği yerden kopmasını anlayabiliyoruz da, en sağlam zannettiğimiz yerden kopmasını anlayamıyor ve toplum olarak üzülüyoruz açıkçası. Mutsuzluk ve umutsuzluk tohumu varmışçasına, bol bol bu tohumlardan  ekmek için savaşırlar...Adına da algı yönetimi derler, her ne demekse...! Böyle anlarda insan, kocaman duygularını,  hissiyatını, samimiyetini ve maneviyatını, minicik bir "peki!" ye sığdırmak zorunda kalıyor...

Öyle karalamalar ve hakaretler havada uçuşuyor ki sevgili dostum; bazıları kendini ilahmış sanıyor! Oysa ki bilgenin dediği gibi, "Tanrının bile insanlar hakkındaki  hükmünü, ömürleri sona erdikten sonra verdiğine inanırken, biz kim oluyoruz da, insanları birkaç kez görmek, iki üç yazı okumak, birkaç dedikodu dinlemekle yargılama hakkına sahip oluyoruz!" Bu da yetmezmiş gibi, kibirlik makamında olanlar bol keseden yalanı atıp tutuyorlar; yalanlar havada uçuşurken, insan da sözün bittiği yerde susmakla kalıyor öylece...

İnancımızın, “Şayet, Allah insanları yapıp ettikleri yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerin üstünde tek bir canlı bırakmazdı; fakat onlara belirlenmiş bir vadeye kadar mühlet veriyor. Vâdeleri dolduğunda ise, Allah kullarını hakkıyla görmektedir." tespitini de dikkate almakta yarar var...

Velhasılı kelam sevgili dostum; hiç kimse kusursuz değildir. Bu bilinçle yaşayıp af ve özür dileyip, maddi ve manevi yönden  arınarak yoluna devam edenler, insan olma yolunda bir adım atmış oluyor...Bu adımı atmak isteyen de var, istemeyen de...!

"Bazı yükler fazla ağır gelir insana;
Yarı yolda indirsen, yüküne yazık, 
Ömrünce taşısan sırtına yazık... 
Unutup affetsen kalbine yazık.."

Kötü olan, içinde ve eyleminde kin ve nefret duyguları taşıyandır; ve bile bile kötülük yapmaktan zevk alandır; intikam duygusuyla yanıp tutuşandır; birileri ona dur deyinceye kadar..!