Faiz, döviz, enflasyon, hayat pahalılığı ve daha nice olumsuzluklar almış başını gitmişken sevgili dostum; bütün bunların sorumluluğunu kimse üstlenmiyor; henüz bulan da olmadı! Ne iktidar kanadı kötü gidişe bir dur diyebiliyor; ne de muhalefet partileri, iktidarın alternatifi olduğunu halka kabul ettirebiliyor. Tuhaf ve bir o kadar da garip bir siyaset sahnesinde, akıl almaz şeyler yaşanıyor. Ne yazık ki, bütün kapılar siyasetin finansmanı konusuna açılıyor. Güçlü olanlar, modern zamanın bütün propaganda güçlerini sonuna kadar kullanabiliyor. Kısacası eşit koşullarda gerçekleşmeyen, hiç de adil olmayan bir yarış yaşanıyor bu seçim sürecinde...

İktidar kanadı, bütün gücüyle, aday gösterdiği düşük profilli belediye başkanları için parti örgütleriyle sahada deliler gibi çalışıyor. Kısacası hedefler koyulmuş; bütün olumsuzluklara rağmen kazanma arzusu zirvede. "Genel seçim farklı, yerel seçim farklı" algısını yüklüyor seçmene...

Ne kadar gerçekçi olup olmadığı tartışılsa da, anketlerin çoğunun, bazı gerçekleri ortaya çıkardığını söylemekte yarar var.

İktidar kanadı, bir şekilde ittifakı devam ettirse de, bütün gayretiyle bir önceki seçimlerde aldığı oy oranını kaybetmek istemiyor. Biliyor ki, büyük oy kayıpları, seçimlerden sonra iktidarın meşruiyeti tartışmasını başlatacak! Muhalefet partilerinin birçoğunun, "Türkiye'nin her yerinde aday çıkartıyoruz" diyerek, hava atması da, içi boş bir güven duygusunun eseri...Açıkçası, mevcut iktidarın bileğini bükmeyi başaramayanlar, işi zamana ve gelecekte yaşanacak siyasal parçalanmışlıklara  bırakmış vaziyette. Yani, sahada kazanamazsan da, " biz burdayız!" mesajı veriyorlar..."Bekle, gör" siyaseti...Gün gelecek, iktidarın başarısızlığından nemalanmak isteyecektir doğal olarak... İktidarın mirasçısı olmak için, iktidarın ölümünü bekleyen partiler sırasını bekliyor kısacası.

Meclisteki ana muhalefet partisi ve diğer muhalefet partileri, meclis kürsüsünden ve grup toplantılarından ahkâm keserek çoğu kez halktan kopuk bir muhalefet anlayışına imza atıyorlar...Bazı adaylar, genel sorunlar üzerinden propaganda yaparken, bazı adaylar da vaatlerini sıralamakla meşgul. Gel gör ki, seçim hazırlıklarının altyapısı hiç de güçlü görünmüyor. 

Tam da, lâfın bu yerinde, malum bir fıkrayı hatırlatmakta yarar var sevgili dostum...

"Adamın biri, Peugeot (Pejo) marka bir minibüs alır.

Sonraki gün yolcu taşımaya çıkar. Minibüs tıklım tıklım... Tutar kasabanın yolunu ve gittikçe hızlanır.

Yolculardan biri:

-Kaptan yavaş... Bir yere çarpacağız! der.

Şoför:

-Sen Pejo'yu biliyor musun? der.

Yolcu:

-Hayır! der.

Şoför:

-O zaman susacakasın, der ve devam eder.

Minibüs hızlanmaya devam eder.

Bir yolcu daha seslenir:

-Oğlum ben hastayım, biraz yavaş!

Şoför yine sorar:

-Sen Pejo'yu biliyor musun?

Amca ne bilsin...

-Hayır! der.

-O zaman susacaksın! der, şoför...

Bu kez bir kadın seslenir:

-Hamileyim! Lütfen biraz yavaş, çocuğumu düşüreceğim!!!

Şoför yine sorar:

-Sen Pejo'yu biliyor musun?

Kadın:

-Yok! der.

Şoför yine aynı cevabı verir.

Arkadan kızgın bir ses tonuyla bir genç seslenir:

-Yavaş git kardeşim, öldüreceksin bizi!!!

Şoför yine sorar:

-Sen Pejo'yu biliyor musun?

Genç:

-Biliyorum lan, ne olacak? der.

Şoför:

-O zaman çabuk söyle, bunun freni nerede?!"

Velhasılı kelam sevgili dostum; frenin yerini bilen de yok...

Olsa bile frene basmaya niyeti yok...

Muhalefet ve adayları seçimlerden çok önce sahada olsalardı; adaylarını halkın arasına erken bir dönemde sokabilselerdi, halkın derdini meydanlarda haykırsalar ve onlara sahip çıksalardı durum farklı olurdu. Sonuçta adil olmayan bir seçim yarışında, çok erken hazırlıklar şart ve de hamleleri zamanında yapmak seçmeni memnun ediyor...Gel gör ki, adayların hemen hepsi aceleyle hazırlanmış ve sahaya sürülmüş...Ne denilirse denilsin sevgili dostum; kısacası seçmen kendisine, adım adım  güven aşılayan bir sahip arıyor...