Siyasetçinin en büyük sorumluluğu veya var oluş nedeni, halkın derdine tercüman olup acil çözülmesi gerek sorunları öncelikli ele alarak çözüm üretmektir sevgili dostum! 

Turizm gelirleri başta olmak üzere, fındık tarımına dayalı kaynak girişi her daim piyasalara hareketlilik getiriyor. Şu seçim sürecinde, kimse tarım arazileri için ödenen mazot ve gübre desteğinin yıllar içinde eriyip gittiğini; bir cep harçlığına dönüştüğünü söylemiyor. Fındığa bölgede bir katma değer yaratılmadığını, bir gelir kalemi olmaktan çok bir geleneksel zorunluluğa veya mecburiyete dönüştüğünü kimse dile getirmiyor. 
Yerel yönetimlerin turizme nasıl bir katkı sağlayacağı konusunda doğru dürüst bir hamle henüz ortada görünmüyor.

Toplu ulaşımın zayıf olduğu Trabzon'da, her gün trafiğe katılan araç sayısının artması ile yaşanan otopark sorununa kısa vadede çözüm arayan yok. Mahalle araları, sahiller ve vadiler gelişigüzel park alanlarına dönüşmüş durumda. 

Yapılması vaat edilenlerin de kısa vadede gerçekleşmeyeceği anlaşılıyor. Kısacası ta pandeminin başlangıcından beri, Trabzon büyükşehir belediyesine ayrılan kaynaklarla "pandemiyi fırsata çevireceğiz" diyerek, şehrin altı üstüne getirilmiş; kazılmadık bir yer kalmamış; nihayetinde yeniden taş kaplamalar vs derken, sadece belediye başkanlarının kafasındaki fantezileri ve hayalleri gerçekleştirme yoluna gidilmiş...Ölüm korkusuyla yaşayan, işsizlikle boğuşan ve kötü beslenen bir toplumun sosyal politikalarla elinden tutmak varken halkın gerçeklerinden kopuk, hiç de aciliyeti olmayan işlere girişilmiş. 

Bazen yollar trafiğe kapatılmış; bazen tek yön yollar gidiş ve gelişlerinin yönleri değiştirilmiş; bazı yerlere mecburiyet icabı trafik lambası konulmuş; dolmuş duraklarının yerleri yeniden düzenlenmiş; Maraş caddesinin Kalekapı'ya kadar uzanan alanda trafik keşmekeşi bir türlü çözülememiş. Dolmuş peronlarından kaynaklanan trafik sıkışıklığını gidermek mümkün olmadığı gibi, yağmurlu havalarda yolcuların sırılsıklam olduğu hat başlarında sığınacakları veranda veya sundurme sorunu çözülememiş...

"Şehre hafif metro yapacağız" diye yıllardır avaz avaz bağıran ve vaat üstüne vaat veren başkan adayları da bugünlerde artık ciddiye alınmaz olmuş...

Yerel üreticilerin ürünlerini pazarlayabileceği daimi ve modern pazar yerleri kuramamış yerel yöneticiler, sadece Kadınlar halini yenilemekle övünüyorlar...Oysa ki semt pazarları mahalle aralarında her zamanki kargaşasıyla orada ürünlerini satan insanları bıktırıyor; yağmur çamurda, ayazda, güneş altında canından bezdiriyor. Çilekeş bir halkın feryatları da görmezden geliniyor. Ne yapsın ki, ekmek parası veya ek gelir elde etme arayışı...

Hiçbir aday, "şehrin batısına, doğusuna ve güneyine, otopark alanları olan sabit pazarlar kuracağız" diyemiyor veya demeye akıl erdiremiyor...
Son yıllarda en büyük döviz girdisinin sağlandığı turizm sektöründe yaşanan sorunlara hiçbir yerel yöneticinin kulak kabarttığı yok. Oysa ki, paranın en çok döndüğü bu sektörde sorunların zirve yaptığını sektör paydaşları çok iyi biliyor...

"Balıkçı esnafına yeni bina yaptım" diyerek, tarihi bir burcun üzerinde dar bir alana sıkıştıran zihniyeti ne çabuk unuttun sevgili dostum! Oysa ki, balık kültürünün yaşatılması ve balık tüketiminin daha gerçekçi alanlarda halka açılması hiç mi düşünülemez? Canlı balıkla balık lokantalarının bulunduğu daha elverişli ve geniş bir alanda balıkhane yapmak gelecek için iyi bir yatırım olmaz mı? Doğrusu, "biz öyle karar aldık ve öyle yaptık" demekle her şeyin doğru yapıldığı söylenemez sevgili dostum! 

Geçmiş yıllarda öyle ya da böyle fuar alanı ya da lunapark varken, bunların şehrin sosyalleşme alanları olduğu çok çabuk unutuldu...

Şehrin mevcut meydanlarında ne doğru dürüst bir miting yapma şansı var ne de bir gösteri ve de festival kutlama imkânı...

Geçmiş yıllarda, belediyeler eliyle düzenlenen festival ve şenliklerin devam ettirilmesi gerekirken kesilip atılması da hangi kafanın ürünüdür anlamak gerçekten zor.

Belediyeler bünyesinde yer alan kültür müdürlüklerinin sadece bir memuriyet kadrosu için tutulduğunu de üzülerek ifade etmek gerek.

Trabzon'un kültürüne ve sanatına destek çıkacak devlet eli ne yazık ki çok zayıf!

Öyle böbürlenerek dört bin yıllık kadim kent, ya da turizm ve kültür kenti demekle işler öyle olmuyor sevgili dostum! 

Gökten her mevsim yağan yağmur suyunu bile berekete dönüştürmeyi başaramamış bir kent burası...Halen susuzluktan veya sağlıksız sudan şikâyet eden ilçeleri de unutmamak gerek...Gökten bardaktan boşalırcasına yağmur yağarken çesmelerden hiç su akmaması ya da kalitesiz su sağlanması akıl alır gibi değil! Şaka gibi kısacası...Mesela Arsin'de Santa suyunun yirmi yıldır şebekeye bağlanacak vaatleri havada bekliyor!
Velhasılı kelam, öyle uçuk kaçık devasa projelerle milletin aklını çelmeye çalışmak şu zamanda ahmakça işler yapmaktan başka bir şey değil. Şehrin günlük yaşamını pratikleştirecek, bu şehirde yaşamaktan zevk aldıracak ve insanlara gururla, "iyi ki Trabzon'da yaşıyorum!" dedirtecek işlere imza atmak yerel yönetimin başlıca görevi sevgili dostum! Şehrini seven ve en yaşanabilir şehirler arasına sokmak için çabalayan belediyelere selam olsun!