Kadınlar ve erkekler konusunda, kafa yoran ve hayata bakışlarını anlamaya çalışan edebiyatçılar, filozoflar ve psikologların yüzlerce kitap yazdığını biliyor musun sevgili dostum!

"Okumama gerek yok biliyoruz zaten" dediğini duyar gibi oluyorum. Peki sen kar yağarsa, portakal ağacına  kadının ve erkeğin nasıl baktığını hiç düşündün mü? Peki, yaşanmış bir hikaye üzerinden gidelim o zaman. Yaşlı karı kocanın çok iyi portakal veren üç adet ağacı varmış. Üzeri, amiyane tabirle portakaldan yıkılıyormuş...Kış mevsimi şehirdeki evlerinde geçirirlermiş. O kış çok kar yağmış.

Yaşlı kadın, olur olmaz söyleniyormuş çocuklarına, "portakallara yazık olacak çalacaklar onları" diye dursun, baskı yapıyormuş toplamaları için. Diğer tarafta yaşlı adam ise başka bir endişeye kapılmış, "çok kar yağdı, insallah portakalların dalları kırılmamıstır ya da ağaçlar devrilmemiştir" diye sızlanıyormuş... Ancak birbirinden haberleri yoktur ne düşündüklerine dair...

Serzenişlerine dayanamayan oğlu, kar kış kıyamet demeden sırf onları sakinleştirmek için köye gitmiş; güç bela... Önce portakal ağaçlarını kontrol etmiş. Portakalların çalınmadığını ancak bazı dallarının kırıldığını görmüş. Ne yapayım diye düşünürken, babasının sözü aklına gelmiş: "Oğlum! Kırılan dalları buda ve portakallarını toplayıp annene getir, görsün! Sağlam dalların karlarını silkele ama portakallarını toplama dursun dalda!"

Babasının dediğini yapmış, şehre ailesinin yanına geri dönmüş. Annesi, bir kova dolusu portakalı görünce mutlu olmuş; çalınmadığına karar vermiş; oğluna hiçbir şey sormamış... Babası ise karısının  mutlu olduğunu görünce sevinmiş. Oğlunu bir kenara çekerek sormuş; dediğini yaptın mı?"
"Evet baba, senin dediğin gibi yaptım" demiş.

Oğlu o akşam bu olay hakkında düşünmüş, taşınmış; kadınlar ne ister, erkekler ne ister diye... Sonunda bir karar vermiş vermesine ama anlatacak kimse bulamamış. Aklının bir köşesine not almış... Gel zaman git zaman, kar erimiş... Babası merak etmiş  portakal ağaçlarını; oğluyla beraber köye gitmişler. Ağaçlar adeta onları selamlarcasına, turuncunun en güzel rengine bürünmüşler. Baba, oğluna dönerek, "kırılması gereken dallar kırılmış, çünkü onlar zayıftı ağırlığı taşıyamadı. Diğer dallardaki portakalların büyüklerini toplayalım küçükleri kalsın dalda..."

Oğlu babasının dediğini yapmadan önce " Dursun dalda, bir şey olmaz!" diyerek şansını denese de, babası ısrarla " büyüklerini toplayalım" demiş...Buyuk portakalları toplayıp şehre dönmüşler. Yaşlı kadın hiçbir şey dememiş...Aradan bir hafta geçmeden tekrar büyük bir kar yağışı başlamış. Ne babadan ne de anneden ses çıkmamış. Oğlu meraklanmış bu defa ne oluyor diye...Kimseye haber vermeden portakal ağaçlarının son durumunu görmeye gitmiş. Bir de ne görsün portakallardan eser yok! Hepsi toplanmış! Dallar da kırılmamış...


Orada zaman geçirirken yanına yaşlı bir adam yaklaşmış "hoş geldin" demiş. Adam havadan sudan bahsetmiş; kendini tanıtmış; derken konu portakallara gelmiş. İşin aslını öğrenmiş... Baba, köyde yaşayan bu arkadaşına kar tekrar yağsın ya da yağmasın portakalları toplamasını tembihlemiş. Ağaçlardan birini de, kendinin diktiğini söylemiş...Vedalaşıp şehre geri dönmüş; konuyu babasına açmış; baba gulumseyerek:
"Oğlum, herkes nasibini alacaktı ve öyle de oldu..."
Oğlu, kendince bir ders çıkarmış:

1. Annesi sonuca bakıyor; ürünün heba yada çar çur  olmasından korkuyor...
2. Babası, ürün veren ağacın kırılıp yok olmasından korkuyor.
3. Babası, korkularından kurtulunca, her sene yaptığı gibi ürünü bir sevdigiyle paylaşıp mutlu oluyor.
4. Oğlu yani kendisi ise babasının bir dostuyla tanışıyor... Ve bunun bir güzel gelenek olduğunu anlıyor; bu geleneği devam ettirmenin de bir mutluluk kaynağı olduğunu görüyor...

Velhasılı kelam sevgili dostum! Kadının ya da erkeğin ne düşündüğünden ziyade ne ders verdiğine bakacaksın! Mutluluğun gizemli, anlaşılmaz ve yaşanmaz bir şey olmadığını  anlar ve öyle de yaşayıp gidersin. Yaşa yaşayabildiğin kadar, paylaş paylaşabildiğin kadar!