Bugün tarihin teferruatlı sayfalarında dolaşmaya ne dersin sevgili dostum? Hangi krallık ya da monarşik devletin tarihine bakarsan bak, en çok iç isyanlarla ve toplumsal çatışmalarla yüzleşirsin! Yani, her dönemin bir hak arayışı öyle ya da böyle elbette var! Toplumun huzuru ve refahını gözardı edip baskı kurmakla ve şiddet uygulamakla başarılı olacağına inanan devlet aklı, bir süre sonra yıkılıp gidiyor. Ya suikastler dönemi yaşanıyor; ya da devlet içinde hakimiyet mücadelesi ve iç savaşlar...Bunlarla da kalmıyor; halka sömürü düzeni kurmaya çalışan yönetimlere karşı halk liderleri veya kahramanları çıkıyor sahneye...Vay sen misin devlete başkaldıran! hemen ordular gönderilir ve başları ezilerek düzen sağlanmak istenir! Ama ne düzen anlatamam..!Binlerce vatandaşını korku ve şiddetle bastıran, canlı canlı toprağa gömen ve hak arayışında bulunanlara eşkıya diyerek, çoluk çocuk kadın erkek ve yaşlı demeden katleden ve zindanlarda çürüten yönetimlerin, yani açıkçası bir devlet terörünün tarihine de şahitlik ediyoruz. Sonuçta ne mi oluyor? Elbette halının altına süpürülmüş toz misali, halı kalkınca bütün pisliklerin birikmiş olduğu anlaşılıyor ve bir çözüm arayışına giriliyor. Ancak olan olmuş bitmiş; halk nazarında, yönetenlere veya devlete karşı kin ve nefret duygusunu silmek asla mümkün olamadığı gibi, isyanlar her daim devam edip durmuş; "ferman padişahın dağlar bizimdir!" sloganı, devletine küsmüş bir halkın isyan dili olmuştur. En nihayetinde içte dinamizmini ve insan gücünü kaybeden yönetimler yıkılıp gitmiş; tarihin tozlu raflarında sadece birkaç halk liderinin ismi beyinlere kazınmıştır...
Bazen de ozanların  türkülerine ve ağıtlara konu olmuş; yaşanan rezillikler..."Rezillikler gelir geçer Allah can sağlığı versin!" diyen bilge dahi belleklerdeki travmaları bir türlü silip atamamış.  Yakın tarihimizde de bu isyan dili pek çok şarkıya konu olmuş; toplumun kendini ifade etme biçimine dönüşmüştür. Bunun en iyi örneklerinden biri belki de, Müslüm  Gürses 'in İsyan adlı şarkısının sözlerinde saklı:

"İsyankâr 

Bir bir kapandı ümit kapısı
İçimde var benim gönül yarası
Gözyaşlarımın yoktur faydası
Yaşadığımız alem hayal dünyası
Gözyaşlarımın yoktur faydası
Yaşadığımız alem hayal dünyası
Toprak gibi ezdin beni kül ettin
Kullarına beni oyuncak ettin
Sanki yetmez gibi eziyet ettin
En sonunda beni isyankar ettin
Sanki yetmez gibi eziyet ettin
En sonunda beni isyankar ettin
Talih bizi yazmış kara deftere
Gideceğiz bir gün o mechul yere
Rastladın mı hiç gidip gelene?
Sen de boyun eğersin bir gün ecele
Rastladın mı hiç gidip gelene?
Sen de boyun eğersin bir gün ecele
Toprak gibi ezdin beni kül ettin
Kullarına beni oyuncak ettin
Sanki yetmez gibi eziyet ettin
En sonunda beni isyankar ettin
Sanki yetmez gibi eziyet ettin
En sonunda beni isyankar ettin
En sonunda beni isyankâr ettin"

Velhasılı kelam sevgili dostum; günümüzde durum elbette aynı olamaz...Toplumun sorunlarını masaya yatıran pek çok mecra, sesini iktidarlara duyurarak ve demokratik bir hakkı kullanarak görevlerini yerine getirmekle sorumlu tutulmuştur. İktidarlar, kendisini eleştiren her kesime posta koyma ve ezme veya susturma yarışına girerlerse işte o zaman kıyamet kopmuştur; yönetenler için! Çok sesliliğin insanoğlunun özgürlük ve insan olma erdemini yakalama arayışından kaynaklandığını unutmamalısın! Devir, artık vaaz verme ve fetva ile ikna edip yol gösterme devri değildir! Akıl ve hız çağında fetva ve vaaz devri kapanmıştır. Bu anlamda medeni devletler, din adamlarına ve siyasetçilere büyük sorumluluklar yüklediği gibi, büyük yaptırımlar da getirmiştir. Toplumun gözü önünde olup biten her şey konuşulmaya ve eleştiriye tabi tutulmuştur. Yani, din adamı, yetki alanı dışında bir eyleme karışıyorsa; siyasetçiler ve devlet adamları, görevlerini suistimal ediyorsa ve vaadlerini yerine getirmiyorsa, hem din adamlığından hem de siyasetten men ediliyor; yani tekrar din adamlığı ve siyaset yapma hakkından mahrum bırakılıyorlar. Ahlâk nedir diyorsan işte bu sevgili dostum! Ya bizde...?

5b543da8-cb13-4b76-866a-7de3feacebb0