Çoğu kez sloganlarla göstermeye çalıştığımız inançlarımızı, gerçekte neler olduğunu anlamakta değil ama, yaşamakta ciddi sorunlarımız olduğunu artık herkes kabul ediyor; sevgili dostum!

Yüzlerce yıllık İslâm  tarihinde, İslâm alimleri yüzlerce, binlerce cilt kitap yazıp eserler ortaya koysa da, bir türlü toplumsal yaşamda ve halk nezdinde, dinimizin bize öğütlediği insani değerleri, benimseyerek, geliştirmede samimi ve başarılı olduğumuz söylenemez. 

Kur'an;
Çalışmayı,  araştırmayı ve inceleme yapmayı...
Adaleti yani, düzgün hareket etmeyi, hak yememeyi, dengeyi gözetmeyi, doğruluktan ayrılmamayı ve sapmamayı... Konuştuğunuzda, vaat ettiğiniz zaman doğru, dürüst ve gerçekçi olmayı...
Emanette güvenilirliği, ırz ve namusu korumayı, haramdan sakınmayı...
Ahde vefalı olmayı, yani, verilen sözde durmayı, sözü yerine getirmeyi...
Yalan söylememeyi, anlaşmadan sonra saldırmamayı, söz verildiğinde caymamayı, biriyle davalaşıldığı zaman haktan, hakikatten ve doğruluktan sapmamayı...
Şirk koşmamayı, yani, Allah'a ortak koşmamayı...
Anneye babaya iyilik etmeyi, onlara asi olmamayı...
Haksız yere cana kıymamayı...
Rüşvet almamayı,  haksız kazanç elde etmemeyi...

Gıybet etmemeyi, yani birinin, herhangi bir kişinin arkasından, duyduğu zaman hoşuna gitmeyeceği sözler söylememeyi ve dedikodu yapmamayı  evrensel bir yaşam felsefesi olarak kabul eder...

Ve daha niceleri sevgili dostum; saymakla bitmez... Bunları bilmek yetmez; samimiyetle inanmak ve hayata geçirmek şart! Ahkâm kesercesine konuşmaya, vaaz vermeye ve fetva çıkarmaya gelince geri kalmıyoruz da, bu ilkeleri, yaşamın içine sokmaya gelince çuvallıyoruz; tam tersi işler yapıyoruz. Arlanmadığımız ve utanmadığımız gibi, olan bitene de seyirci kalıyoruz... Üstelik, ödüllendirircesine hiçbir ceza veremiyoruz; sadece lafta kalıyor her şey; sonra da biz Müslümanız diyoruz! Allah korusun...!