Sosyalizmin çöküşüyle birlikte, "sen yanmazsan, ben yanmazsam, nasıl çıkar karanlıkları aydınlığa" diyen aydın profilini ne yazık ki kaybettik. Bu kardeşlerimiz hapishanelerin nemli duvarlarına bakarak, şiir yazarak öldüler. “Gülmek, bir halk gülüyorsa gülmektir “ düsturu da, bu felsefeyle birlikte tarihin tozlu sayfalarına gömüldü.           

Elbette, bu yok oluş yeni aydın profillerinin doğuşuna da vesile oldu. Seksen sonrası yeniden güncellenen Türkiye de iki ayrı aydın prototipi ortaya çıktı.

Birinci aydın profili, idarenin her türlü işlem ve eylemini alkışa boğan, ben yanmayım da kim yanarsa yansın   sözünü kendisine rehber edinmiş; bir gazetede  köşe yazarlığından,  kendisini köşe takımlığına:) terfi  ettirmiştir, aydın profilidir. Bu aydın profili her daim revaçtadır. Çünkü bir fikri değil de yönetimi destekler. Yönetim kimse onun fikrindedir.

İkinci  aydın profili ise,  kendini geliştirmiştir. Gerçekten halkın ilerisinde  koşan, bir aydın profilidir. Halkın ilerisindedir. Yarışı önde koşup, arada halkına dönüp,  “ahmaklar ne kadar geri kalmışsınız, sizi gidi aptallar”! diye bağırıp çağıran aydın profilidir. Ve bilinen odur ki; insanlara aptalsınız diyerek onları daha zeki yapamazsınız.

Maalesef durum budur. Oysa   ki, aydın kişi  bir "tavşan atlet" gibi olmalıdır. Tavşan atlet, hepimizin bildiği gibi, sırf koşucuyu hızlandırmak için onun   yanında koşar. Amacı yarışı kazanmak değildir. O zaten ilerdedir. Velhasıl, hayalimizdeki aydın profili, halkı ne kadar geride olursa olsun, halkının yanında koşmalıdır. Burada ki geri dönüş halkın cehaletine ortak olmak için değildir elbette,  ona hız kazandırmak için geri dönüp yanında koşmalıdır, tıpkı bir tavşan atlet gibi.

Demem o ki size;  tarihin derinliklerinden bize seslenen o sese kulak verip,  halkımızla koşarken, geri dönüp, şöyle bağırmalıyız.

Türk milleti zekidir! Türk milleti çalışkandır!

Saygılar