1 Ocak 2011 yılında “Enerji verimliliği kanununun” kabulü ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığının binalarda ısı kaybını önlemek için, mantolama yapılması ile ilgili kanunun, site yönetimlerine bildirilmesi ve bunun belirlenen sürede tamamlanması sürecine hepimiz şahit olmuşuzdur.
Binalarımızı mantolama yapmak kanuni bir yükümlülüktür ve bunun maliyeti size aittir. Belirtilen sürede bu yükümlülüğü yerine getirmeyenler para cezası ile cezalandırılacaktır, şeklindeki çağrıya, genelde uyulmuş; binalarımızın çoğu mantolama yaptırmıştır.
Peki bu sürecin depremle ne alakası var?
Demem o ki size; yönetim istediği zaman, gerekli hassasiyeti gösterdiğinde sevgili halkımız “emir demiri keser” atasözünü harfiyen uyguluyor.
Acı olansa, binalara mantolama yaptırılıp makyajlandı ama depreme dayanıklı olması için bu şekilde bir kanun çıkarıp, ya da var olan kanunun uygulanması için aynı hassasiyeti gösterilmedi. Maalesef.
Olanla ölene çare gelmez, derdi atalarımız. Ama olmayana çareler aramalıyız. Sırada İstanbul depremi var. Çaresiz değiliz. Japonya’da ki dokuz şiddetindeki deprem esnasında yaşananların anlatıldığı belgeseli izlemenizi salık veririm size. Dünyada depremle mücadele eden birçok ülke var. Yalnız değiliz.
Fakat her şey düşünceyle başlar. Öncelikle, önlem almadan tepkisiz bir kabullenişi salık veren, bedevi düşünce biçiminden vazgeçmeliyiz. Unutmamalıyız ki, “Tedbir, tekbirden önce gelir”. Önlem alacak gücümüz, paramız ve dirayetimiz var. Ders almalıyız.
Ve biliyoruz ki; Doğa öğretinceye kadar dersini verir. İzliyoruz, bekliyoruz, öğreniyoruz. Öğren Türkiye.