Atina’daki Daphne Manastırı’nda görevli Keşiş Barnabas ve Sophronios 385 yılı Ocak ayında günlük işleri tamamladıktan sonra, akşam duasına da katılarak odalarına çekildiler.

Barnabas manastırın kütüphanesinden aldığı çok az sayıda bulunan kitaptan Meryem Ana’yı ve İsa’nın doğumunu okuyordu. Yavaş yavaş üstüne rehavet çöktü, gözleri kapandı ve başı yatağının üstüne düştü.

Ne kadar süre geçtiğini anlayamadı ama birden odası bir ışıkla aydınlandı.

Karşısında İsa’nın öğrencilerinden Aziz Luka duruyordu. Kollarında üç ikona tutuyordu. 

Birinde kucağında İsa’yı taşıyan Meryem Ana Resmi vardı. 

“Barnabas, bu ikona şu anda Karadeniz kıyısında Trebizond’da (Trabzon) Santa Maria Kilisesi’nde bulunmaktadır. Kalkıp oraya gideceksin. Sana zor bir görev veriyorum. Göstereceğim yere manastır yapacaksın. 

Şimdi gözlerini iyi aç ve dikkatle bak.

Barnabas dik yamacı olan yeşillikler içindeki dağları görünce, Aziz Luka sordu, 

“Gördün mü?”

“Evet efendimiz”

“Şimdi sana manastırın tam yerini göstereceğim”

Birden önünden dağlardan birinin yamacı aydınlandı ve bir süre sonra da manastır şeklini aldı.

“İşte bunu yapacaksın ve ismini Sümela koyup içine bu ikonayı yerleştireceksin”

Birden ışıklar söndü ve Aziz Luka gözden kayboldu.

Barnabas yere kapandı.

Ona yüce bir görev verilmişti. Ertesi gün bunu baş keşişe anlatmaya karar verdi.

Sabah duasından sonra baş keşinin yanına yanaşarak, “Sizinle çok özel bir konuyu görüşmek istiyorum “ dedi.

Baş keşiş, “Önce Sophronios’la görüşeceğim. Daha sonra seninle” dedikten sonra yürüyerek kendi odasına gitti.

Barnabas kapnın önünde beklemeye başladı. Sophronios çıkınca içeri girdi. Gece gördüklerini baştan sona anlattı.

O anlattıkça baş keşişin şaşkınlığı giderek artıyordu. Barnabas sözünü bitirince başrahip, “Bana Sophronios’u çağırın” dedi.

Sophronios içeri girince her ikisine de,“Şimdi karşıma oturun ve beni iyi dinleyin. Dün akşam her ikiniz de aynı rüyayı görmüşsünüz. Anlaşıldığı kadarıyla  Aziz Luka, sizi bir manastır inşa etmek üzere görevlendirdimiş. Bunu yerine getirmek mecburiyetindesiniz. Şimdi yazacağım mektupla Konstantinopel’a (İstanbul) Patrik Nectarius hazretlerine gideceksiniz. Ona da anlatacaksınız. İmparatorumuzun izni gerekmektedir. Patrik hazretleri bunu sağlar düşüncesindeyim.”

Ertesi gün Konstantinopel’a gitmek üzere yola düştüler. Patrik Nectarius, İstanbul’da onları huzuruna kabul eder; baş keşişin mektubunu okur ve konuyu bizzat kendisi dinler. Patrik Nectarius’u Bizans İmparatoru Theodosius’tan (379-395) randevu alır. İmparator çalışma ofisine varınca Patrik Nectarius’un iki keşişe kendisini beklediğini gördü. Patrik eğilerek selam verirken, keşişler imparatorun ayağına kapandılar.

“Tamam. Ayağa kalkın ve içeri gelin bakalım..”

Ofise girdiler.

“Herhalde anlatacaklarınız var, sizi dinliyorum”

Patrik Nectarius, 

“Majesteleri” dedi.

“Bu iki keşiş, Barnabas ve Sophronius Atina’daki Daphne Manastırı’ndan geliyorlar. Size bir konuyu arz edip hem izin, hem de yardımınızı istiyorlar…”

“Buyrun, sizi dinliyorum..”

Her iki keşiş durumu ayrıntılarıyla izah ederler İmparatora…

Patrik,

“Başkeşişin mektubunu okuduğumda çok şaşırdım majesteleri. Tekrar ikisinden gördüklerini ayrı ayrı dinlediğimde ikna oldum. Ayrıca kayıtlarımızı incelediğimde Trebizond’daki (Trabzon) kilisemizde bu ikonanın olduğunu gördüm. Durumu size arz etmek için onları alıp eldim”

Theodosius bir süre hiç konuşmadı. Anlatılanları düşündüğü belliydi. Sordu.

“Trabzon’a gittiğinde rüyanızda gördüğünüz yeri bulabileceğinize emin misiniz?”

Barnabas cevap verdi.

“Majeste, Aziz Luka bize o yeri o kadar net gösterdi ki karıştırmamız mümkün değil”

Bunun üzerine İmparator, “Patrik hazretleri, bu konuda elimden gelen desteği vereceğim. Bunun için yarın Barnabas ve Sophronios Trabzon Valisi’ne yazacağımız mektubu alsınlar.

Kendilerine maddi ve manevi her türlü destek verilecektir.

Valilik yapılan çalışmaları takip ederek her altı ayda bir bana rapor göndersin; manastırın yapımını izleyeceğim. “

“Majesteleri din adamlarının emniyetle gitmeleri de mühim”

“Amisos’a (Samsun) düzenli posta seferleri var. Onlarla yola çıksınlar. Gerisini Amisos bölgesi yöneticisi hallede. Ben gerekli emirleri veririm”

Patrik saygıyla İmparatorun ayaklarına kapandılar.

Üç gün sonra ilgili ofisten imparatorun mektup ve emirnamelerini teslim alan iki keşiş patriğe veda ederek bir hafta sonra yola düştürler.

Önce Amisos’a oradan Trabzon’a varmaları bir buçuk aylarını aldı. Valiyi ziyaret ederek mektup ve emirnameleri teslim ettiler.

İmparatorun emri gereğince bir haftalık hazırlıktan sonra her iki keşişin yanına elli kişi verildi. Gerekli malzemeler arabalara yüklendi ve manastırın yapılacağı yeri bulmak için yola çıktılar.

Sanki onlara bir güç yardım etmekteydi. Sonunda (Büyük Trabzon’un Maçka İlçesi Altındere Köyü yakınındaki ) Panagia Deresi’ne ulaştılar. Derenin batı yamacına baktıklarında rüyalarına giren Mela Tepesi’ni gördüler. Manastırı kuracakları yeri bulmuşlardı. Artık işe başlama zamanıydı. Denizden 1.150 m yükseklikteki kayaları kazarak manastırı kuracaklardı. 

Hummalı bir faaliyet başladı. 

O günün teknolojisine göre kayaları delmek çok zordu. Yılmadılar ve işe koyuldular. İmparatordan gelen emir üzerine hemen dere kenarına neredeyse çeşitli barakalardan müteşekkil küçük bir şehir kuruldu ve çalışanların sayısı beş yüzü buldu. Dokuz yıl boyunca yapılan çalışmalardan sonra sadece kayaların içinde manastırın bir bölümü hazırlanabilmişti. 

Ayrıca küçük bir mutfak ve yatma yerleriyle ilk Panagia Sümela Theotokos Sümela veya Sümela Manastırı) kurulmuş ve din adamları olarak da Barnabas ve Sophronios görevlerine başlamışlardı. Daha sonra İmparator Justinyen (528-565) zamanında doğu seferine çıkan Başkomutan Belisarius manastırı ziyaret etmişti. 

Yeri yetersizliği yüzünden yaşam şartlarının çok zor olduğunu görünce yaklaşık bin kadar ordu mensubunu görevlendirerek manastırın mutfağı büyütmüş, öğrenci odalarını genişletmiş ve ayrıca bir de misafirlerin kalması için bir bölüm yaptırmıştı. Böylece manastırı değiştirmişti. Bugünkü şekline ise Trebizend İmparatoru 3. Aleksios (1349 - 1390) ve oğlu 3. Manuel (1390-1471) zamanında kavuşmuştur…

Sümela’nın kuruluş öyküsü