Geçmişi silip atamıyorsun sevgili dostum! Akıl sermayene göre konuşuyorsun elbette ne konuşursan...Hatırlamak  istediklerini hatırlarsın sadece. Sadece başarı hikâyeleri değildir bunlar; bazen safliklar, bazen ahmaklıklar bazen de mahcubiyetliklerle doludur olabildiğince.

Geçmiş gitmiş masal olmuş hikayeler hepsi. Yine de dillendirirsin öylesine işte.  Mazinin derinliklerinde saklı hazinelermiş gibi  dinlemek isteyene anlatırsın sakince...Yaşananlardan bir ders alamamışız belli ki, yıllar sonra itiraflar bunlar. Olamamışız uyanık ya da kurnaz; safmışız, sefilmişiz olabildiğince ...

Kayda değer izler bırakamamışız kimsede; cesur olamamışız seçimlerimizde. Oysa yaşanılan her şey masumiyetin resminden başka bir şey degildi; belki de taşra kültürünün yansımalarıydı bunlar. Taşralı ezikler masalını anlatırsın yıllar sonra kendine, her komik duruma düştüğün günlerin derinliğinde...
Dinleyicisi zordur bu hikayelerin ya da tamamlayıcısı...

Hafif bir yağmurdan kaçmak isteyenleri garipsersin, tarif de edemezsin! Güneş kendini gösterdiğinde, bir gökkuşağı sarar gökyüzünü, muhabbeti dinlercesine  ve selamlarcasına. Renkler gittikçe koyulaşır; netleşebildigi ve gözün görebildiği kadar uzakta. Bir süre dans edercesine bekler seyircisini, cümbüşün içinde bekleyebildiği kadar.  Yerden göğe doğru binlerce parmak onu gösterir aynı duyguyla; "ne kadar da güzel, şimdi bir dilek tutup altından geçmek varmış" ...Gökkuşağı bu; geçmişin karanlıklarından günümüze ulaşan  bir mucize olarak anlaşılmak istercesine kuşatmıştır semayı; sadece insan için!