Atasözü bu ya sevgili dostum; amaç eşekleri aşağılamaktan ziyade, küçümseyici tavırlar takınarak, beğenilecek ufak tefek şeyleri beğenmeyen, görgüsüz ve eğitim almamış kişileri anlatmak için kullanılır bu atasözü...
Küçük inceliklerin farkına varmak için eğitimli olmak; güzel olan ve beğenilen durum ve davranışların anlaşılması için belli bir görgü gerekmektedir. Görgülü insanlar, iyi veya kötü birçok şeyi kontrollü biçimde ayırt etmekte; ufak tefek güzelliklere değer veren kişiler en bilgili kişiler olmaktadır.
Cahilliği yüzünden incelikten ve zariflikten anlamayanların topluma verdiği zararı tarif etmek imkânsız! Bazı olayların, duyguların keyfine varabilmek için insan ruhunun hazırlıklı olması gerekmektedir. Kendini yetiştirmiş görgülü, eğitimli, güzel ahlâk sahibi ve temiz vicdanlı insanlar, her durum karşısında hazırlıklıdır.
Burada, atalarımızın eşeklere haksızlık yaptığını da söylemeden geçmeyelim. Tabi ki, inatçılığı ve sesinin çirkinliği istisna...!
Eşek bir defa gittiği yolu
asla unutmazmış.
Bu yüzden değerli
ve makbul kurban sayılan
"develere kılavuzluk" yaparlarmış...
Eşek,
bir mühendis gibi yokuşları
matematiksel bir eğimle
katederek, kısa mesafeleri de
virajlar alarak çıkarmış.
Eşek,
bir kere düştüğü çukura
ikinci kez düşmediği gibi,
bir kere bastığı bataklığa
bir daha basmazmış...
Eşek,
sıpasını doğururken kimseden
yardım almaz, bakımını ve
eğitimini kendisi verirmiş...
Eşek,
kendine iyilik yapanı da,
kötülük yapanı da asla unutmazmış...
Eşeğin gözleri harikadır, yakından
bakınca içinde kaybolursunuz...
Bu yüzden bazı insanımsı
yaratıklara eşek demek,
eşeklere yapılmış hakaret olur.
Anlatılan bu ya sevgili dostum; 1950’li yıllarda Amerikalı
mühendisler gelmiş Türkiye’ye.
"Küçük Amerika" olacağız diye
ilk heveslendiğimiz günlerdir o günler...!
Bir kısım imar çalışmalarına
rehberlik ediyorlarmış.
O zamanlarda, bizde yol güzergâhını belirleyecek alet edevat da yok, eleman da yok..
Nafia yani bayındırlık işleri mühendislerimiz, eşeği
yokuşa sürüyorlar; arkasından
elemanlar, şerit metre çekiyor
ve eşeğin ayak izlerine kazık
çakıp istikamet belirliyorlarmış.
Bunu gören Amerikalı mühendis,
pratiği kavrayamamış ve sormuş:
"-Ne yapıyorlar böyle?
-Rampada yolun güzergâhını belirliyorlar.
-Nasıl yani, anlayamadım?
- Eşek % 7 eğimin üstüne çıkmaz.
Biz de eşeğin izinde kazık çakıp rampada yol güzergâhı belirliyoruz" demişler.
Amerikalı katılarak gülmeye başlamış.
Yatışınca da sormuş:
"-Peki, eşek bulamayınca ne yapıyorsunuz? "
Yetkili cevap vermiş:
"Amerika’dan mühendis getirtiyoruz...!"
Velhasılı kelam sevgili dostum; millet olarak komplekslerimiz olsa da, bunları birer birer yeniyoruz artık. Yetişmiş ve nitelikli insan kaynağımız, "biz bize yeteriz!" sloganını anlamlı kılıyor...
Belki de aşmamız gereken en ciddi sorunumuz, hemen hiçbir alanda birlikte çalışma ve birlikte hareket etme olanağı bulamamamız; kurumsallaşmayı becerememiz....Din adamından, hukukçusuna, tarihçisinden siyasetçisine, sosyoloğundan psikoloğuna, doktorundan, eczacısına ve mühendisine hiçbir meslek grubunda birbirimizin fikirlerini beğenmediğimiz gibi, saygı da duymuyoruz. Bilgi olsa da, olmasa da hep reddediyor ya da yalanlıyoruz. Hatta daha da ileri giderek, olmamış bir şeyi olmuş gibi kabul ederek yalanının biri bin para edercesine konuşup duruyoruz.
Sonrada kış ortasında yağmur duasına çıkıp "yağdır mevlam su" diyoruz...
Kurutulan onlarca göl ün neden kuruduğunu gözardı ediyoruz. Hes merakımız yüzünden borulara hapsedilen dereleri, yakılan ormanları, taş diye, mermer diye sökülen dağları, tepeleri, beton dökülen yaylaları, imara açılan meraları, villalara yutturulan güzelim bahçeleri ne çabuk unutuyoruz...
Allah'ın yarattığı nimetleri kurutup yakanlara; söküp satıp koparanlara seyirci kalıyoruz; hukukuyla ve de insanıyla...Bir avuç insanın sesine kulak veren yok malesef.
Her türlü fenalığı yaptıktan sonra da, zora düştüğümüzde
"Allahım bize acı, rahmetini esirgeme!" diyoruz öyle mi?