Bilgenin dediği gibi, "insanoğlunun en büyük zaafı, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanması...Hatta bütün yiyecekleri, hayvanları ve doğayı kendine sunulmuş bir nimet sanıyor. Aslında doğada, insan dışında bütün canlılar, insan olmasa da, varlığını devam ettirebilirken, diğer canlılar olmazsa insan varlığını asla devam ettiremez."

Kim ne derse desin, bu dünya, dirençli insanların dünyası sevgili dostum! İster musibet, ister bela, ister dert, ister keder deyin, açıkçası bütün korkunç olaylar ve durumlar karşısında kendini geliştirebilen  insanların dünyası bu dünya...Başarısızlıklar ya da hayal kırıklıkları, korkuya, endişeye ve kaygıya neden olurken; buna karşı geliştirilen savunma refleksleri ve birliktelik ruhu önem kazanıyor açıkçası! Felaketler, bazen bireysel, bazen toplumsal, bazen de küresel ölçekte  yaşandığına göre, hazırlıksız yakalananlar ve birbirinden kopuk yaşamı tercih edenler, iyi zaman veya kötü zaman testine tabi tutuluyor malesef. İnsanların birbirinden olan beklentileri bu zor zamanlarda daha çok artıyor. Geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde kulun kula veya namerde muhtaçlığı peyda oluyor malesef. İşte tam da bu noktada, yönetenlerin halka karşı tutumları önem kazanıyor. Eğer kötü yöneticilere denk geldiyseniz haliniz harap demektir. Gelişmiş ülkeler içinse, tamamen devletin koruması altında yaşamını idame ettiren bir örgütlü toplum  anlayışı hakimken, diğer ülkeler için aynı şeyleri söylemek mümkün değil...Sosyal devlet, vatandaşlarının zor zamanlarında, onu yaşama bağlayan, çalışma azmini ve geleceğe dair ümitlerini güçlü tutan devlet kategorisinde yer alıyor. Dünyanın bir bölümünde, kargaşa ve kaos yaşanırken, bir o yana, bir bu yana savrulan halklar, gün yüzü görmeden, kendisine biçilen  kadere razı olup boyun bükerken, sivrilen bir nesil ise buna razı olmuyor... Yeni bir nesil geliyor sevgili dostum; yeni bir nesil! Öyle böyle değil... İster beğenin, isterseniz beğenmeyin...!

Sınır tanımayan bir nesil bu! Hayalleri olan ve bunun için insanca yaşamayı kendine lâyık gören bir nesil! Kendini geliştiriyor; yeni dünya düzenine daha kolay adapte oluyorlar açıkçası...Kendisine biçilen rolü kabul etmeyip başka memleketlerde yaşamayı arzuluyorlar. Yaşadığı yurdunu bırakıp alıp başını gitmekten çok kendi yeteneklerini gerçekleştirebileceği bir dünya arıyor kendine. Allah'ın bahşettiği cevheri ve yeteneği geliştirip kendisini ifade etmek istiyor. Araştırıyor; sorguluyor; inceliyor; teknolojik yenilikleri yakından izliyor ve ne yapması gerektiğini düşünüyor. Üstelik de talepleri var; geçmişe takılı kalıp sıradan bir kader anlayışına razı olmuyor. Kendi kaderini belirlemek ve şükrünü de kendisi göstermek istiyor; hem de tamamen özgürce! Üretip paylaşmak, kimseye muhtaç olmadan yaşamak, dünyayı keşfetmek gibi bir hevesleri var. Heveslerini frenleyen büyükler de var, onları destekleyip önlerini açmak isteyenler de...Onlara, geçmişten dem vurduğunuzda, sizi anlamaya çalışıyor gibi görünse de, işin aslı hiç de öyle değil! Bugünü dolu dolu yaşamanın  kaygısında ve yarını planlamanın hesabında, hayalleri olan bir nesil işte...

Velhasılı kelâm  sevgili dostum; hızla değişen değerlerden, ahlâk anlayışından ve yaşam felsefesinden haberdar olmayan insanların ya da toplumların sonu da, malesef siyasi otoritenin sunduğu nimetlerle yetinip kanaatkâr yaşamaktan ibaret. Kendisine ne takdir edilmişse o...! Gençler, artık  yeteneklerini ispatlamak, toplum içinde iyi bir sosyal statü ve iyi yaşam koşulları istiyor. Baskılanmak yerine, özgürce kendini ifade etmeyi, insan olmanın erdemliliği olarak görüyor. Biliyorlar ki, geçmişte yaşayan birkaç nesil, varlıkla yokluk arasında çile dolu yıllarla ömrünü tamamlamış. Ama artık çok şey değişmiş; büyüyen üretim pastasından, onurlu bir yaşam için hak ettiği payı almanın peşine düşülmüş. Siz bakmayın onların uçuk kaçık giyimlerine ve konuşmalarına. Gençlik işte; her dönemin bir modası var; beğenseniz de beğenmeseniz de... Arkadaş ortamlarında kendilerini beğendirme ve ifade etme biçimi bunlar. Geleneklerden uzak oldukları için aile içinde eleştirilseler de, heyecanı ve enerjisiyle sürüklüyorlar her şeyi. Çalışıp çabalayıp iyi bir yaşam elde etmenin peşindeler. Siyasetçileri beğenmiyorlar; ama emekliler ve klasik seçmenler gibi de düşünmüyorlar; sabit fikirli değiller. Dönemin koşullarına göre gerçekçi siyaset yapanları tutuyorlar. Ne yapılırsa yapılsın sevgili dostum; sonuçta bu ülkenin geleceği onlar! Gelecekte bayrağı onlar devralacaklar...  Muktedirler, onları anlasa da, anlamasa da, yine yollara düşecekler hayalleri için, insanlıkları için. Yoktur onların din ile milliyetle dertleri ve sorunları...

Konuşmakla değil; insan, insanca yaşadıkça insan oluyor sevgili dostum! Her yerde, bir dünya ve her dünyada bir gerçeklik ya da saçmalıklar bütünü alıp başını gidiyor. Sadece bindiğiniz gemi değil; sizi siz yapan! Kaptanları da, tayfası da, makinisti de, yolcuları da, gemide canlı olan her ne varsa onların hepsi sizi siz yapıyor. Gerisi boş laf!