Yaklaşık iki yıldır Türk siyasetinde sanki bir parti ya da partilere ihtiyaç varmış gibi ard arda yeni partilerin kuruluşuna şahit oluyoruz. Yani enflasyon siyasette de var açıkçası! Her yeni parti, bir iddiayla ortaya çıksa da, aslı hiç de öyle değil sevgili dostum! Herkes, iktidar bloğunun yıpranmışlığından faydalanmaktan başka bir şeyin peşinden koşmuyor. Türk siyasetindeki bu bölünmüşlük, ister istemez mevcut partileri ittifak veya birlikte çalışma yoluna itiyor...
Mevcut dünya ortalamalarına bakıldığında, paranın bu kadar bol olduğu bir dönemde, Türk piyasalarının nakitten yoksun bir duruma düşmesi elbette ekonomik bir darboğaz yaratmış oluyor. Görünen şu ki,  sorun, ekonomik değil  aslında; tamamen siyasal baskılamadan, yasakçı zihniyetten, her şeyi tek elden yönetme arzusundan, hukuksuz uygulamalardan yani kısacası devletin hastalığından kaynaklanıyor. Ülke yönetiliyormuş  gibi davranılıyor. Siyasi iradenin uluslararası alanda tıkanmışlığı, sıcak para bulma kabiliyetini de kaybetmiş durumda. 
Bir taraftan da, muhalefet partileri bir araya gelerek güç birliği gösterisinin peşindeler. Cumhuriyet Halk Partisi ve İyi Parti seçimlere girmiş partiler olarak, aldıkları oy oranları doğrultusunda konuşma haklarını kendilerinde görüyorlar. Bir de anket sonuçlarına göre yükselişe geçtiklerini düşünerek ekranlarda daha çok boy gösteriyorlar. Diğer partilerin ise yerini yurdunu bildiklerinden,  aldıkları ya da alacakları oy kadar sesleri çıkabiliyor. 
Yani velhasılı kelam sevgili dostum; Türk siyasetinde tek başına iktidar olacağız iddiası artık rafa kaldırılmış; nasıl yaparız da iktidarı deviririz planları yapılıyor ya da uygulamaya konuluyor...Ya sonrasının planları?
Sen, sen ol sevgili dostum; Türk siyasetinde asla ve asla rüzgâra karşı su savurma; estirebiliyorsan bir rüzgâr estir; bırak başkaları sana su  savursun! Halk iddiası olanları, güçlü olanları sever...