Yüzeyselliğin hüküm sürdüğü günümüz yaşamında, yaşamın her yanına paçozluk ağır damga vurmaya hızla devam etmektedir. Sosyal medyada, “konuşacak, dertleşecek kimseyi bulamıyorum” yazıları yazanların sosyal hayatları da aynen böyle olduğundan, bu şekilde dertlenenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Ve bu noktada kişisel gelişim ve iletişim uzmanı olarak da Seren Serengil çıkıyor karşımıza.

Kapitalizm dehasının yaratıcılığını kullanarak, kişilerin karşısına sürekli “sanal ihtiyaç maddeleri” çıkararak bu sanal ihtiyaç maddelerinin satışının yapılacağı mekânları da AVM (Alış Veriş Merkezi)  kılığıyla inşa eder; kişileri sürekli “tüketmezsen ölürsün, tüketirsen yaşarsın…” psikilojisi ile AVM’lere gönderir ve oralara gittikleri zaman mutlu olabileceklerine inandırdığı kişi sayısını da artırarak, sürekli tüketen ama asla mutlu olamayan toplumu yaratır.

Yazar Alev Alatlı, paçozluk kavramını Dostoyevski’nin ‘Puşlost’una benzetir. Sarayda yapılan Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Ödülleri töreni sırasında Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, 1984 romanına atıfla “George Orwell sizi ayakta alkışlardı” diye seslenerek, bu kavrama yönelik en güçlü örneği yine kendi vermiştir. Yani Yazar Alev Alatlı’ya göre “Paçozluk” Türk toplumunu giderek bir kanser gibi sarmalayan durum ne yazık ki.

Paçozlaşan kişileri en belirgin olarak konser salonlarında ve dolaysıyla gece hayatı içinde görebiliriz. Sırtında çanta kılıklı koca bir valizle sağına soluna bakmadan; üzerinde kot ceket, kot pantolon, ayağında tank paleti gibi kocaman rengârenk spor ayakkabı, içinde çingene kırmızısı tişort ve elinden hiç düşürmediği tablet büyüklüğünde mobil telefonu ile girerler salona. Konser başlamış bile olsa, iki üç dakika da yerleşirler yerlerine, oturup kalkarlar, yer değiştirirler sürekli. Sahnedeki sanatçının ya da sanatçıların neyi icra ettiğine bakmadan kel alaka bir yerde bir alkış tufanı. Bu tufan içinde bir yarış, göstermelik abartılı alkışlar. Benim alkışım senin alkışını döver misali.

Ya da bir pop şarkıcısının sahne aldığı gece kulübünde masa tutup, göstermelik şişe açan, dans etmeden etrafını kesen yeni model “delikanlılar”ya da estetikten uzak ruhsuz makyaj kavanozuna düşüp çıkmış “antropoz bayımlar” bu paçozluk sürecinin güçlü temsilcileridir.

Ya da ya da şehrin bilinen bir mekânında, sahnede önde olmak için birbirinin küpelerini çekerek kavga eden “catwalk” kadınları görebilirsiniz. Ege’nin tatil beldelerinde tek derdi, bir gece kulübüne tekneden inerek girmek olan kişilerin varlığı aşikârdır.

Şehirlerimizin en seçkin ve mutena semtlerinde yaşayan, sözüm ona bilgili, kültürlü sosyetemiz, her yaz Ege’nin mutena bir tatil yöresine, mesela Bodrum’un, Çeşme’nin, Alaçatı’nın  yolunu tutar.  Sanat adına tercihleri ise Serdar Ortaç veya en fazla Demet Akalın’dır . Rezervasyonlar hızla yapılır, “ama çok eğlendiriyor” dur. Ege tatil kasabalarının dar ve kalabalık sokağında yürürken, podyumda gibi hissettiren sıcacık bir mutluluktur yaşanan!

Derinlikten uzaklaşan, var olmayı tüketerek sağlama yanlışı peşindeki toplum, kültür ve sanatı ıskalarken, paçozlaşmaya daha çok prim verir hale gelmiştir. Paçozlaştıkça tüketir, tükettikçe paçozlaşır.  Paçozlaştıkça konser salonlarını kapalı mekanları arenaya çevirir, arenaya çevirmeye devam ettikçe paçozlaşır. Sahneler kendine sanatçı diyen paçoz kadın ve adamlarla dolar. Yaptıklarını sanat, onları da sanatçı zanneder.  Dünya başına yıkılsa o halay çekmeye devam eder.

Toplum olarak aklımızı başımıza toplamazsak, terör falan değil paçozluk yok edecek bizi!