Türkiye seçmeni beni bir kez daha çok fena yanılttı. Anketlere hiç bakmamış olsaydım bile tahminim şu olurdu: Muhalefetin adayı seçimden birinci çıkar ama ekseriyeti yakalayamayacağı için seçim ikinci tura kalır ama çok aman aman öyle büyük bir fark olmaz biçimde bir fotoğraf görürdüm.

Ancak bu olmadı. Bunun olmayış nedenini meselenin çok daha derinine çengel atarak fotoğrafa çok daha geniş sosyal bir perspektiften bakarak yorumlamaya çalışacağım:

AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan (ki ülkemizdeki sisteme artık Erdoğanizm diyebiliriz), 21 yıllık iktidarı süresince ülkemizde yepyeni bir kimlik inşa etti. İktidar olduğu süre zarfında imam hatipleri ile, kuran kursları ile, televizyon dizileri ile, tarikatları ve cemaatleri ile, popüler sanat etkinlikleri ile ve diğer tüm enstrümanları ile bir kimlik inşa etti.

İşte ülkemizde oluşan bu kimliği “laf anlatma” şansımız maalesef yok! Yani onları bilimsel verilerle, seküler akıl ve yaşam tarzı sonuçları ile ikna etme şansımız yok! Bu kimliğin kurucu lideri onları söylediği her şeye ikna edebilir. Yani Damat Berat Albayrak’ın söylediği doğruydu! Erdoğan “Aya dört şeritli yok yaptık” dese buna inanabilecek bir kitle bu.

Saf olduklarını ve abtal olduklarını asla söylemiyorum. Düşünmüyorum da!  Hayır; ne saflar ne aptallar! Sadece içine düştükleri kimlik kıskacı ile dünyaya bakıyorlar. Ve bu kimlik kıskacı onlara şunu söylüyor: “Kesinlikle kaybetmemeliyiz. Kesinlikle bu devleti onlara tekrar vermemeliyiz. Zira geçmişte onlar bizi dışlamıştı, aşağılamıştı, hakir görmüştü. Elimize geçirdiğimiz bu fırsatı kaybetmemeliyiz ve kaybetmek gibi bir niyetimiz de yok!”

İçinde yaşadığımız ülkenin sosyal toplumu içinde en güçlü sivil toplum örgütleri köy ve  muhtarlık dernekleri, kasaba dernekleri, il dernekleri ve onların federasyonları ile konfederasyonları. Bu yapılanma ilk bakışta birbirlerini desteklemek ve fon yaratabilmek bakımında iyi güzel yararlı görünebilir. Ama bu sivil toplum örgütlerinin birincil amacı çıkar topluluğu oluşturmak, merkezden büyük pay alabilmektir. Yani bu sivil toplum kuruluşları, çoğulculuk endeksinde, demokrasi endeksinde, adalet endeksinde kurulmuş örgütler olmadığı net olarak görülüyor.

Tarikatlar ve cemaatler de aynı şekilde işlerken bunlar “ötekini” düşman gören bir sosyal çıkarcı yapıya sahipler.

Bu yapının karşısına son derece kalifiye elemanlarlar, bilim insanları ile, sanatçılarla çıksanız bile; bunları “öteki” olarak göreceklerinden asla bu kalifiye yapıya asla şans tanımayan derin bir şekilde örgülenmiş kimliksel  yapıdır. Bu örgünün hamuru asla ve katta İslamcılıkla yoğurlmayıp ondan çok daha fazla milliyetçilik ile yoğrulmuştur.

AKP Lideri Recep Tayyip Erdoğan, bu hamur üzerine “durum ve zaman konjüktürüne göre” bir oyun kurgulayarak seçimlerde galip gelmeyi başardı.

Hülasa karşımızda, geçmişteki “korkuları ve travmaları” ile hareket etmenin yanı sıra çıkarları ile de hareket edebilen derin bir kimlik oluşturmuş kitle var.

Bu kitle için “öteki” kavramı çok güçlü!

AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan bunu çok iyi kullanıyor!

*

14 Mayıs 2023 seçiminin ardından gördüğüm manzara da, %45 ile seçimi şimdilik kaybettiği görünen muhalif kesimde herkes birbirine ateş ediyor, herkes birbirini suçluyor. Ama ne olursa olsun ben muhalif kesimin seçimin bir numaralı galibi olduğunu düşünüyorum. Çünkü defalarca yenilmiş olmalarına karşın, tüm varlıklarını ortaya koyarak yılmadan mücade ettiklerinin tanığıyım. O nedenle birbirine ateş etmeyi, birbirini suçlamayı bırakıp seçime yeni başlıyor gibi kartları yeniden karmaya başlanılmalıdır.

Muhalefetin bu seçim yenilgisine dair bir çok neden sıralayibiliriz. Ama muhalif kanadın yenildiği asıl şey; makalemin başında anlattığım üzere, “Ortaçağdan kalma arkaik kimlik siyasetine prim veren, oradan kopma cesaretini gösteremeyen ve devleti -öteki- olarak gördüklerine bir daha teslim etmeme yemini etmiş kitlelerdir!”

Bu kitleleri ne kadar doğru şeylerle karşılarsanız karşılayın onları yenmek mümkün olmayabilir. O nedenle “doğru”yu,  “modern dünya”nın nasıl döndüğünü bu kitlelere yılmadan, üstüne basa basa ve bunun çok zaman alabileceğini bile bile anlatmalıyız.

Buna benim ve kuşağımın ömrü yeter mi? Bilmiyorum!

Ama çocuklarımız ve torunlarımız için bunu yapmalıyız!