Tamam, bilgisayarımın başına oturdum ve F klavyem de çok ama çok dikkatli yazıyorum. Çünkü hangi partiye oy vereceğine henüz karar vermemiş olanlar, bir o tarafa bir bu tarafa savrulan seçmen kesimi ama ürkmesin, geçmişte yaptıklarının hesabını sormayıp “aman onlara dokunalım”, demiyorum. Yazmıyorum.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na uyup, onun ardına takılıp “helalleşiyorum!”
Manzara şu:
Arapçada yer örtüsü, kilim ya da namaz halısı anlamına gelen “seccade”nin “kutsallıkla ne ilgisi var?” diye de sormuyorum! Bu kesimin pek hassas olduğu “din-İnanç” konusunda ellerine koz vermemek için büyük çaba sarf ederken, onların hoşlanmadıkları bir fotoğrafımız sosyal medyada yayınlandığında, bu fotoğrafın ya bize ait olmadığını ya da çok eski geçmişe ait olduğunu vurgulayıp bunun böyle olduğunu ispatlamaya çalışıyoruz.
Kişi sarayında padişah pozları verirken biz Selvi hanımın mutfak robotu ile uğraşıyoruz ve sonunda bu zarif ve mütevazı kadını sosyal medya üzerinden açıklama yapmaya mecbur bırakıyoruz!
Yıllarca siyasi iktidarın yardımıyla yaşamlarını sürdüren ama yardımlar kesilince, enflasyonla birlikte derin yoksulluk artınca siyasi iktidarın seçmenliğinden kopan kesim alınmasın diye sürekli “bir adet soğan 9 lira 25 kuruş” diyerek onların pazara düşmüş ateşini sürekli harlamaya çalışıyoruz!
Adaleti sopa gibi kullanan siyasi iktidarın haksız ve hukuksuz yere içerde tuttuğu kişilerin isimlerini adaletin yanına koymayarak, bu kesim ürkmesin diye esamesini bile okumuyoruz.
Yine bu yoksul kesim ürkmesin, oylarını kaybetmeyelim diye Eskişehir ve İzmir Büyükşehir Belediyeleri dışındaki büyükşehir belediyelerini Cumhuriyet Halk Partisine kazandıranları es geçiyoruz.
Altılı masadaki ortaklar birbirlerini kırmamak için çok büyük özen gösterirlerken, bu ortakların şimdi muhalefet ettikleri siyasi anlayışla geçmişte nasıl ortaklık ettiklerini hiç gündeme getirmiyoruz.
Ve hatta bugün yakındıkları tüm olumsuzlukların merkezinde mazide kendileri olduğu gerçeğine yine bu mantıkla hiç girmiyoruz!
Ortaklar karşı diye İstanbul Sözleşmesi’nden, 6284’ten dem vurmazken; erkek egemen feodal bir partinin Grup Başkanvekili Özlem Zengin kadar cesaretli olamıyoruz!
Geçmişte muhalefet ettiğimiz isimleri listelere koyarak, seçmenden “bu memleket meselesidir, bunlara oy vereceksiniz” diye dayatıyoruz.
“Bana bu kadar olumsuzluğu dayatamazsın” dediğimde, “sus şimdilik ses etmeyeceğiz” korosu tarafından susturuluyorum!
Evet, aklı başında entelektüel bir kişi olarak gerçeğin farkındayım: Bu seçimin tek bir amacı var, onu biliyorum!
Tamam da, ya bu iyi niyet, bu ses çıkarmama yanlış anlaşılır, kötüye kullanılırsa ne olacak? O zaman kimsenin kimseden farkının olmadığı, kurucu değerlerin ayaklar altına alındığı, renksiz bir TBMM oluşmaz mı?
Türkiye Cumhuriyeti’nin coğrafyasında güçlü bir devlet kılan, İngiltere kralı ve Amerikan Başkanlarının önünde saygı ile eğildiği bir üniter yapıdan; ne kokar ne bulaşır Ortadoğulu bir devlet yapısına taşımaz mı?
İşte böyle bir devletin gideceği yol sadece ve sadece Afganistan’a çıkar!
Benden hatırlatması!
Suss, ses etmeyin!
Müfit Semih Baylan
Yorumlar