Sevgili dostum; malesef Türkiye'de hangi hükümet olursa olsun işler yolunda gittiğinde, ne dini ne de milli referanslardan bahsedilir. İşler bozulunca ve sorunlar çözümlenemeyince hemen bir memleket sevdalısı politikalar, dış güçler, beka meselesi yada dini ve milliyetçi söylemler, milli birlik ve beraberlik konusu gündeme oturur her nedense. Her zamanki gibi Türk toplumu kandırılmaya ve aldatılmaya müsait bir toplum olarak, devletine, milletine, ezanına, dinine ve milliyetine bağlı bir millet olarak kendisinden mutlak itaat edilmesi istenir ve hükümete yönelik herhangi bir eleştiri de nedense "hainlik" olarak adlandırılır. Lâkin işin aslı öyle değil sevgili dostum! En büyük hainlik bir yönetimin kendi halkını sömürmesi ve halkına zulmetmesidir. Peygamberimizin de bu hainlik konusundaki görüşlerini de hatırlatmakta fayda var. Kamu malını çalanlar, ondan faydalananlar, doğaya ve çevreye zarar verenler ile insanların işlerini kolaylaştırmak yerine zora sokanları hain olarak tanımlar peygamberimiz ve bu tip davranışları da lanetler! Bunu bilmekte fayda var...

Bir müminin diğer  mümine kötü söz  söylemesini yakışık bulmayan dinimiz, aynı zamanda köşeye sıkıştırılan ve kendisine zulmedilen insanlara ve müminlere hakkını arama ve hatta kötü söz söyleme hakkını istisna tutmuştur. Bunun en somut delilini Nisa 148' de görebiliyoruz:

"Allah, çirkin ve kırıcı sözlerin konuşulmasını, hele bunların açıkça söylenmesini sevmez; ancak haksızlığa uğrayan kimse hariç. Çünkü zulüm ve haksızlıktan canı yananların, zâlimlere karşı feryat ile bedduâ etmeleri, hattâ aynen karşılıkta bulunmaları suç değildir. Ayrıca, insanların kusurunu, günahını açığa vuran ve normal şartlarda dedikodu sayılan bazı sözlerin de, bir kimsenin kötülüğünden sakındırmak veya bir şâhit olarak olayı anlatmak gibi meşru sebeplerle söylenmesi günah değildir. Unutmayın ki, Allah her şeyi iştendir, bilendir.

Bununla birlikte, sabredip efendice davranmanız, —zulmün devamına sebep olmadığı takdirde— elbette daha güzeldir..."

Bu ayetin bize verdiği en açık mesaj, insan hak ve özgürlükleri alanı ile ilgili olanıdır. Yani, kötülükler karşısında her türlü mücadele hakkını vermesi ve mutlak itaatin sınırlarını belirlemesidir. 

Velhasılı kelam sevgili dostum; ne dinen, ne de aklen her ne olursa olsun yönetenlere mutlak itaatin sınırları bellidir. Buna ister devlet aklına, isterseniz hükümete itaat deyin hiç farketmez!