Yaşamakta olduğumuz belirsizlik ve güvensizlik ortamı, gitgide herkesi önyargılı ve bencil hale getiriyor. Kişilerin, topluma karşı olması gereken sorumluluk duygusu yerini, bencilliğe bırakınca edep ve idrak ortadan kalkıyor.  

Nerede durduğu ve nereye gideceği belli olmayan bir salgın sürecini yaşıyor olmamız yetmezmiş gibi siyasilerin kullandığı nefret dili ve argo söylemleri yüzünden de ayrışıyor, kargaşaya sürükleniyoruz. Kalpler kararıyor, diller odunlaşıyor.   

Siyasetçilerin ve köşe yazarlarının bu dil bilmezliği ve üslûp bozukluğu Türkiye siyasetinin en büyük sorunudur.   

Hâlbuki attığınız adımların nereye gideceğini bildiğiniz kadar, ağzınızdan çıkan lafların da nereye gideceğini iyi hesap etmeniz gerekiyor. Hele de toplumun önünde olan kişilerseniz.   

Yalan söyleyenler yemine; meramını anlatmak ve aktarmakta zorluk çekenler ise; küfürlü bir dil söylemine yönelirlermiş.”   

Meramını, duygularını ve düşüncelerini aktarmak için dilini hesapsızca kullananların, “Öfkeme yenik düştüm. Dilin kemiği yok”  mazereti kabul edilemez. Dilin kemiği yok ama kullanıcıya göre adabı, edebi ve eğitimi vardır. Adab insanların erdemlerinin dışa vurumudur.   

Recaizâde Mahmut Ekrem'in dediği gibi "Üslûb-u beyân aynıyla insandır."     

“Diliyle yaptıklarını, eliyle yaptıkları kadar önemli görmeme hatasına düşenlerin; nezaketten ve zerâfetten uzak, çoğu kez de "argo" yüklü basit bir üslûp sergileyenlerin” toplum nazarında ne kadar çirkin gözüktüklerini anlamaları gerekir. Çünkü kötü  üslubunuz, bütün doğrularınızı ve güzelliklerinizi yok ediyor!  

Açıkçası dilini argodan ve kavgadan uzak, mizah ve nükteyle süsleyerek kullanan siyasileri özledik. Süleyman Demirel’e rahmet olsun.   

Mizah yazarın ve siyasetçinin gizli silahıdır.   

Önemli bir konudan bahsederken veya muhatabına cevap verirken, mizahı ustaca kullanmak aynı zamanda yaptığı işin bilincinde ve sorumluluğunda olmaktır.    

Yazarların ve siyasetçilerin en önemli araçları ve sanatları, ustaca kullandıkları dilleridir. Elbette bu kabiliyetlerini ortaya koymaları için de, zengin bir kelime haznesine ve bilgiye ihtiyaçları var.  

Aslında her kültür kendi içinde, toplumun birlik ve beraberliğini inşa eden, insan davranışlarını düzenleyen dile, inanca ve değerlere sahiptir. Yeter ki, içinden çıktığınız toplumu ve değerlerini iyi tanıyın, kendiniz olun.    

Nezaketin “insan ilişkilerinde işbirliğin ve barışın ilk koşulu, toplum düzeninin ise temeli" olduğunu bilin.    

Toplum önderleri ile yazar ve siyasetçilerin bu gerçeği görmeleri, dillerini kavga unsuru olarak kullanmaktan vazgeçmeleri gerekir.   

Nihayetinde dil, kalbin tercümanıdır. Kalbin doğruluğu da, eğriliği de diğer organların tavırlarını belirler.  

Dilini kalbiyle onaylamayanların, topluma yaptıkları ya da yapacakları hizmetin bir hayrı olmaz.   

Yaşadığımız ayrışmalardan, iletişim kopukluklarından, öfke krizlerinden kurtulmamız için bir an evvel “kalp” arınmasına gitmeniz gerekiyor. Toplumsal barışımız için buna ihtiyacımız var.   

Muhtemelen bu yazdıklarımı üzerine alınması gerekenler görmezden gelecek, hatta “çemkirme” diyecekler!.. Olsun!   

"Ayağa kalkacaksan faydalı bir iş yapmak için kalk. Konuşacaksan hikmetli konuş.” demiş Hacı Bektaş-ı Veli   

Dilinize yakışan bir evlat olun.