Bir çok insanın Amerika’ya kafa tuttuğunu düşünerek hayranlık duyduğu Küba gerçekten mutlu ve hayallerin komünist ülkesi mi? Gidip yaşayarak gördüm. Hayal kırıklıklarımızın yanında dolu dolu çok güzel anılar ve tecrübelerle döndük.
Gördüklerimin ve yaşadıklarımın hepsini bu köşede yazmak ve de yorumlamak çok zor. Tarihi mimari yapısından, ekonomisinden, eğitiminden, sosyal hayatından, muhteşem doğasından, insanların kaderine razı gelen hallerinden, 1970 hatta 1800’li yıllara ışınlanmışım gibi hisse kapılmamdan, içki ve dans ile sosyalleşen halkın görünmezliğinden, ülkedeki yoksunluğun ölçülerinden, insanların devletten beklentilerinin ve güvenin gittikçe azalmasından kısa kısa anlatmaya çalışacağım.
Küba’ya gitmek isteyenlerin önce 13 saat gibi uzun bir uçak yolcuğunu göze almaları gerekiyor. Bu arada sağlıklı diyaloglar için rehber dışında içinizden birinin İspanyolca bilmesi çok önemli.
Başkent Havana’da gözünüze ilk çarpan İspanyol-Endülüs mimarisini yansıtan görkemli binalar oluyor. Binalar çok görkemli ama bir o kadar da harabe. Arada birkaç tanesi turizm için bakıma alınmış olsa da çoğu yıkık, dökük.
Halkın yaşadığı mahallerdeki evler ise genelde derme çatma küçük. Devlet yeni evler veremediği için bazılarında üç nesil beraber yaşıyor. Pencerelerinde cam olmayan evler çoğunlukta… Bu yüzden ahşap kepenkler ve demirlerle kaplı. Beyaz eşyaları oldukça yaşlı… Mobilyaları belki altmış yıllık. İnsanların en büyük zevki olsa gerek, bütün evlerde ve bahçelerde sallanan koltuklar görebiliyorsunuz.
Küba’nın iki yüzü var. Görünenler bir de, görünmeyenler yani kendilerini göstermeyenler… Görünen kısmı yoksullukla mücadele, görünmeyen kısmı, çifte vatandaşlığı olan, karnı tok cebi dolu insanlar.
Sıradan Kübalının pek yaklaşamadığı yaşam alanlarına sahip turistler, siyasiler, şarkıcılar ve sporcular…
Küba’da farklı otellerde birde “casa particu” adı verilen pansiyon türü evde kalma imkânımız oldu. Bizim kaldığımız evin sahibi yalnız yaşayan bir doktor bayandı. Kızı Amerika’ya kaçmış orada da evlenmiş kalmış.
Evlerinin odalarını sadece bir gece pansiyon olarak işlettiklerinde bir aylık maaşları kadar kazandıklarını gören herkes burada turizmci olmuş. Öyle ki zaman zaman okullarda öğretmen, hastanelerde doktor sıkıntısı baş göstermeye başlamış. Turizm sektörünün genişlemesiyle birlikte bu sektörde çalışanların gelirleri artmış. Bu artış komünizmle yönetilen ülkede gelir dağılımda büyük farklılıklar oluşmasına neden olmuş.
Turizme bel bağlanmış ama!..
Dört yıldızlı diye gittiğiniz bir otelden iki yıldızlı hizmet görmeniz çok doğal. Her yerde tuvalet parayla. Birkaç lüks mekan hariç tuvalet kağıtları kapıda bekleyen kadınlar tarafından elinize veriliyor. Çünkü sabun ve tuvalet kâğıdı bir lüks… İnternet kısıtlı… Turistlere ayrıcalıklı sunulan bir hizmet ama satın aldığımız internetimiz çoğu zaman çalışmadı.
Halkın yaşadığı sokakları ve alışveriş yaptıkları marketleri görünce nelerden eksik kaldıklarını daha iyi görüyorsunuz.
Bunca yokluk içinde özellikle turistlere karşı nasıl davranmaları gerektiğini iyi biliyorlar.(Çünkü turist para getiriyor ve bu konuda hata yapma şansları hiç yok.) Turisti velinimet olarak tanımlıyorlar ama işin ucunda para olunca fahiş fiyatlarla ürün satmaya sizi kandırmaya çalışıyorlar… Hediyelik eşyalar satan yerlerde aynı ürünlerin farklı farklı fiyatlarda satılması herkes tarafından kabullenilmiş durumda. Sizde alışverişi bunu bilerek yapıyor, pazarlıksız bir şey almıyorsunuz.
Haftaya ekonomi, eğitim ve sosyal hayatları…