Kültür bilgiyi, inancı, sanatı, ahlakı, hukuku, örf ve adeti ve de insanın kazandığı diğer bütün maharet ve alışkanlıkları kapsar.

Kişinin konuşma adabında, ilişkilerinde, kavgasında, sevgiyi ifade ediş biçiminde, doğaya bakışında, cinsel kimliğini tanımlamada, görüş ve zihniyetinde mutlaka kendi kültürünün izleri vardır.

İnsanlar ne kadar farklı görünmeye çalışsalar da, yaşamları ve düşünceleri taşıdıkları kültürün ürünlerini yansıtır. Yansıtmalıdır da.

Asıl sıkıntı farklı kültürlerle yaşanan etkileşim sonucu kişinin ve toplumun, kendi olmaktan çıkması, kültürsüzlüğüdür.

Tarihte ticaret, din ve savaşlarla taşınan kültür ve etkileşim, bugün çok daha hızlı dağılım yolları bulmaktadır.

Özellikle medya ve para gücünü elinde tutan ülkeler (ürettikleri somut ve soyut ne varsa) kültürlerini başka ülkelere aktarırken her seferinde kullandıkları araçlarını da çeşitlendirmişlerdir.

Sosyal medya, sinema ve dizilerle hem kültür transferini ve etkileşimi artırmışlar, hem de kültürel egemenliklerinin alanlarını genişletmişlerdir.

Toplum akışkan bir ortama benzer, bazen medeniyet bazen inanç söylemleri ile istediğiniz yöne çevirebilirsiniz. (Bunun içinde Arap kültürü de var tabi… Bu konuyu başka bir yazımda ele alacağım.)

Geçmişte Hollywood filmleri sadece sevmenin şeklini değiştirmedi. Kadın erkek ilişkilerini ve cinsel kimlikleri yeniden tanımladı. Bunu da bir kültür olarak diğer ülkelere kabul ettirdi. 

Bugün de Batı, Hollywood’un yarım bıraktığı “dünyayı tek tipleştirme ve şekillendirme projesini”, devam ettirmekte EN BÜYÜK YARDIMI DA, SOSYAL MEDYA VE SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ HATTA BAZI ŞARKICILAR VE SİYASETÇİLERDEN ALMAKTADIR.

Bizler de batıya sadece yüzümüzü değil, zihniyetimizi, bedenimizi, değerlerimizi döndürmüş, yarattıkları “moda kavramlar” içine ne varsa yerleştirmiş, dolayısıyla tuzaklarına düşmüş vaziyetteyiz.

Şiddet ve cinsellik temasını işlerken sınır tanımayan Amerikan sinemasının bugün ise hedefinde 15-20 yaş arası gençler var…

Tüm tarihi boyunca kadın bedeni ve onun gösterim biçimlerini ele alan batı sineması şimdi de, erkek bedeni ve cinsiyeti filmlerini pazarlarken, Amerika stratejisi olan aynılaştırma ve cinsiyetsizleştirme projesini de sürdürmektedir.

Unutmayın Amerikan sineması ve dizileri, bir bakışı kurar, yönlendirir, hedef toplumu değiştirir, siz farkında olmadan, kendi bakış açısını vazgeçilmeniz yapabilir.”

Bu strateji aynı zamanda şirketleşmiş kapitalizmin de temel direkleridir.

Cinselliği kullanmaktaki amaçları toplumların kültürel direnç yapılarını kırmak ve “cinsel akışkanlığı” gerçekleştirmektir.

“Cinsel kimlik bazı kişiler için ömür boyu içgüdüsel, süreğen ve sabit olabilir; ancak bazı kişiler için cinsel kimlik akışkandır ve zaman içinde kültürel ve psikososyal süreçlerin bir sonucu olarak değişebilir.” Bunu da son zamanlarda özellikle öne çıkarılan farklı cinsel kimlik tartışmaları ile kısmen başardıklarını söylemek mümkün.

Sonuç olarak; kültürel etkileşimde seçici olmak ve kendi kültürel kodlarımızı sağlamlaştırmak için, “cinsel kimlik üzerinden değil, insan üzerinden hak arayışında bulunmak”, kendi medyamızı, siyasi düzenimizi, sanatımızı ve bilgimizi oluşturacak ekonomik güç ve de eğitim sistemine sahip olmamız gerekmektedir.

Küçük insanları değil, toplumun, sanatın, siyasetin, eğitimin nereye gittiğini konuştuğumuz gün, geleceğe umut verebiliriz.