Elbette derdimiz, tarihin ayrıntılarına girmek değil; ama sevgili dostum; 1961 Anayasasının hemen ardından, Türkiye'de, kalkınma planları doğrultusunda, memlekete ciddi yatırımlar yapıldığını iyi biliyoruz. Kırsalda okul yaptırma seferberliğine girişilmesi, okullaşma ve eğitime katılma oranlarının artırılması bunlardan sadece biri... İşte bu 1960'lı yıllardan itibaren, yeni açılan okullarımızda, öğretmenlerimizin her zaman vurguladığı, "jeo-politik ve stratejik konumda olan bir  ülkeyiz" ve de "gelişmekte olan ülkeler safındayız" bilgisi, öğrencilere büyük bir heyecan katardı; gurur verirdi...O yıllardan günümüze film şeridini sararsak, aradan 50 yıl gibi bir zaman geçmesine rağmen, hâlâ gelişmekte olan ülkeyiz demek, gelişemediğimizin  de açık kanıtı...Belki, cep olarak biraz geliştik ama kafa olarak malesef...Zamlar, zamlar, zamlar ve hayat pahalılığı; eski günlerde olduğu gibi...Gün  yüzü görmemiş bir nesil olarak, tekrar karanlığa mahkum edilmek isteniyoruz galiba... Son aylarda, hükümetin mali ve ekonomi politikalarındaki tutarsızlıkları da düşünürsek, biz millet olarak gelişmek istemiyoruz; sömürülmek yada köleleştirilmek istiyoruz sonucu ortaya çıkıyor. Tepki de gösteremiyoruz; seyrediyor; söyleniyor  ve sövüyoruz kendi kendimize. Dövizin ve altının şuursuz bir şekilde alıp başını gitmesine izin veren bir zihniyet, içte ve dışta, zengin bir sınıfın, diğer çoğunluğu sömürmesine göz yumuyor demektir; ve daha neler neler; elbette bilen bilir. Üstelik topluma hiçbir açıklama yapmadan, neyi planladıklarını belirtmeden; bir inat uğruna dolu dizgin gidiliyor. Sonuçları bilindiği hâlde, faiz indirim kararından geri adım atılmıyor; sonrasında, altın ve dövizin freni patlarken, kimsenin sesini çıkarmasına fırsat vermeden, birkaç saat sonra asgari ücret olarak 4253 TL açıklanıyor, büyük bir zam yapıldığından bahsedilerek, sanki hükumetin ortada bir başarısı varmış gibi sunuluyor; gerçekten akıl alır gibi değil. Sırf inat ve kibirlerinden dolayı, gerçekleri reddedenler; sonunda kendilerini de toplumu da hüsrana uğrattılar sevgili dostum! Elindeki güç ve kudrete aldanıp gerçeklerin üstünü örtenler ve yalanlayanlar bilmezler mi ki, iman ve adaletle donanmayan her işin sonu rezil rüsvalık ve de hüsran! Sanki basiretleri bağlanmış, kulakları sağırlaşmış, kalpleri katılaşmış ve ölü gibi olmuş kimseler bunlar! Gerçekleri anlamamakta ısrar etmeleri, elbette hakikatın peşinde koşanların suçu değil...Üstelik, iktidar iddiası taşıyan muhalefet liderlerinin her zamanki zırvalamaları, boş ve anlamsız konuşmalardan ibaret...Evet, sevgili dostum; siyasetçi aklı iflas etti; belki de en kötüsü de bu! Felakete yelken açmış bir ülkede, gerçek vatanseverler, eylem yapar; hak arama mücadelesi verir; topluma önderlik yapar; insanın, insanca yaşam hakkını savunur vs. Bunların hiçbiri yok...
Velhasılı kelam sevgili dostum; yaşanan her ne varsa, toplum olarak kendimiz ettik; kendimiz bulduk belamızı, demekten başka bir söz akla gelmiyor...Ümitler, başka bir bahara kaldı..! İster Y kuşağı de, istersen Z kuşağı de, ne dersen de, bataklığın kenarına binalar yapan insanlar gibiyiz. Hava karardığında ise ne olacağı belirsiz...  Şimdi dert, belâ, musibet ne derseniz deyin, başımıza gelen her kötülük elbette kendi ellerimizden çıktı... Izdırabını da elbette bizler çekeceğiz. Ama hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kesin; çünkü uygulanan her politika, kesinlikle kasıtlı uygulanıyor; ülkeye yapılabilecek en büyük kötülükler yapılıyor; toplum kişiliksizleştiriliyor; başka söze hacet yok...
Bu kadar yıldır sabırla beklenen ve özlenen daha yaşanılabilir Türkiye iddiası ve hayali çöktü ve iflas etti...Sonuçta, insanlara kızanı, kıranı, ağlatanı, çaresiz bırakanı, yoranı, üzeni, sevmeyeni, umursamayanı, dinlemeyeni, görmeyeni, masumca hayallerini yıkanı, duymayanı ve insana iyilikle gelmeyeni artık sevmeme hakkına sahibiz sevgili dostum! Böyle karakter yoksunu, ezik ve ahlâksız  insanları, sevmiyoruz ve sevmek de istemiyoruz...
Ne kadar bilirsen bil; ne kadar söylersen söyle; söylediklerin, karşındakinin anlayabildiği kadardır  sevgili dostum!
Bizim için vakit de,  kalem bırakma vaktidir...! Eyvallah!