Ah şu güzelim vadilerimiz ve orada coşkuyla akan derelerimiz ve nehirlerimiz...

Çok değil, sadece yarım asır öncesinde, köylere ulaşan patika yollar, stabilize veya toprak yollara dönüştürülürken, dikkat edilen en önemli teknik bilgi vadilerden uzak durmaktı! Vadiler genellikle meşelik ve ağaçlık alanlar olarak, ırmaklara yoldaşlık yaparcasına kendi içinde dönüşüp duruyordu.

Gün geldi; teknolojinin gelişmişliğine güvenen kafalar, istedikleri her yere yol yapma sevdasına kapıldı ve artık vadilerin içlerine ev ve isyerleri inşa etmeyi maharetmiş gibi görmeye başladılar.

Üstelik nehirler ıslah edilmişti; nasıl olsa bir şey olmazdı...!
Uyanık kafalar, işi iyice azıtarak dolgu alanlar üzerinde de inşaatlar yaparak rant elde edeceklerini düşündüler!

Ancak düşünmediler nehirlerin ve ırmakların doğal akış yollarını, düşünmediler yağmurun şiddetli yağdığı yıllarda yaşanan sel felaketlerini ve heyelânları...

Zamanın insanları ve o dönemin nesli, sudan uzak, sağlam zeminlere evler ve inşaatlar yapmayı, hem bir kanun hem de bir deneyime dayanan gelenek olarak uygulayageldiler...
Uyanık insanlar, rüyalarında görmüşler gibi cin fikirlerini hayata geçirip ruhsatlı ya da ruhsatsız binalar dikmeye başlayınca, kamu otoritesi ve belediyeler, siyasi çıkarlar ve oy endişesiyle göz yumdular; bu cin fikirlilere...

Daralan arazilerin dikliğine inat, düz alanlara sahip oldular bir şekilde...

Ve sonraki yıllarda, aflar vs ile geçici ruhsatlar ve nihayetinde daimi ruhsatlar verilerek işlemler yasal hale getirildi. 
Bütün bunlar olup biterken, doğa kendi yasaları ve döngüsü içinde eskiden sahip olduğu akış alanına tekrar kavuşmak isteyince olanlar oldu. Adına sel dediler ve bazen de heyelan!
Zaman geçip giderken, unutulur her şey; doğa coşkunluğunu sakinliğe dönüştürür; ama şu mesajı her zaman verir sevgili dostum! "Ben gitmedim burdayım, benim alanıma müdahale etmeyin, kendi alanlarınız üzerinde kafa yorun ve kendinizi geliştirin"...
İnşaata meraklıdır millet, taş üstüne taş koyarak birbiriyle yarışır ve üstünlük kurmanın derdiyle yanıp tutuşur.

Üstünlük de kurar, desinlere girer, yanıp tutuşur da, nihayetinde, afet oldu deyip suçu suya atar...!
Su akar,  yolunu bulur sevgili dostum!