Elbette dinler tarihinin derin sayfalarında dolaşma gibi bir derdimiz yok sevgili dostum! İnsanlığın var olduğu her coğrafyada ve her memlekette, toplumları birleştirici bir güç olarak ilahi bir din ve tanrı inancı kültürü oluşmuş ve bu kültür etrafında oluşan bir yaşam felsefesi gelişmiş...Bu durum, elbette Hıristiyanlık ve İslâmdan önce, Orta Asya'nın zor koşullarında yaşayan Hun Türkleri için de geçerli. Her ne kadar Şamanizm olarak isimlendirilse de, bir ve tek olan Tanrı’ya inanan Türk Hun Hükümdarları şu duayı okurlardı:

“Ulu Tanrı. 
Her şeyi yaratan Tanrı. 
Yenilmez, yıkılmaz, ölmez, bitmez, yitmez, yok olmaz Tanrı. 
Suyu donduran, buzu eriten, buzdan su yürüten, sudan ırmak coşturan, ırmaktan göl dolduran, gölde balık gezdiren Tanrı. 
Kuru derelere pınar koşturan, ota ağaca can yürüten, ottan ağaçtan çiçek çıkartan, çiçeklerden oğul veren, arıya bal yaptıran Tanrı. 
Günümüzü aydınlatan, gecemizi yıldızlarla süsleyen Tanrı.
Bize yeni bir yıl veren Tanrı.
Bu yıl bize bol ver, bolluk ver!
Otumuz otlağımız bol ver.
Kulunlarımız kuzularımız bol ver.
Yapağımız yünümüz, yağımız sütümüz, peynirimiz, kımızımız bol ver.
Yağmurumuz suyumuz bol ver.
Avlağımız avımız bol ver.
Urısı, kızı oğulumuz bol ver.
Anamızı balamızı, oğulumuzu kızımızı, gencimizi yaşlımızı, bu Kara Yer üzerinde hepimizi kara çorlardan sakla, isizlikten bizi esirge Yüce Tanrı.
Yayımız yaman, okumuz şaşmaz, kılıcımız keskin kıl.
Yağının başını munsuz, bileklerimizi güçsüz, yüreklerimizi umutsuz koma.
Bahar geçsin yaz gelsin, yaz geçip güz gelsin, güz buduna yeğni gelsin.
Kuzumuz, kulunumuz, oğulumuz çok olsun.
TÜRK çoğalsın Acun üze bey olsun.
Aç, çıplak kalmasın, acun düzen dirlik bulsun.
Yer ve gök ülüşü için, atalarımız tini için sunduğumuz iduklarımızı una.
Yüce Tanrı.
TÜRK Budun ilsiz kılma, TÜRK Budun başsız kılma, TÜRK Budun töresiz kılma, Hun Budun yüzün yere vurma, TÜRK Budun tutsak kılma, hatun olacak kızlarımızı kun, bey olacak oğullarımızı kul kılma.
TÜRK budununu koru.”

Velhasılı kelam sevgili dostum; dua kültürü insanoğlu ile kutsadığı ve inandığı ilahı veya tanrısı arasındaki manevî bir bağ! Onun mutlak kudreti ve gücü karşısında boynu kıldan ince ve bir o kadar da ilâhi bir derinlik sahibi...!

Düşünen insanlar ve toplumlar, nihayetinde, dünya hayatının geçiciliği ve her neslin bir gerçeği olduğunu düşünerek, toplumları birleştirici bir siyaset ve yaşam felsefesi gelistirmiş; kendi gücünün üzerinde mutlak bir güç tayin ederek, varlığını devam ettirmenin yollarını aramış. Sonuçta, insanoğlu elinden geleni yapmanın gayreti içine girmiş; yapamadıkları için de ilahına dua ile yalvarıp yakarmış; sesini ona duyurarak yardım beklentisi içine girmiş. 

Ya günümüzde sevgili dostum; aklın ve gerçeklerin çok uzaklarında yaşayan ve hiçbir çaba, gayret sarfetmeden, mücadele etmeden yaşayan bir toplumun dualarının kabul olacağını düşünebiliyor  musunuz? Bilmelisin ki sevgili dostum; bir sorun, bir dert, bir musibet, bir bela karşısında sen bir şey yapmazsan, bir çözüm üretme yoluna gitmezsen, hiç kimse, ama hiç kimse, üstelik ilâhın bile sana yardım etmeyecek! Ne yaparsan sen yapacaksın...!