Köprü deyip geçme sevgili dostum!

Köprünün altından daha çok sular akacak; üstünden de daha çoook araç geçecek...

Bugünlerde, şu siyaset ve siyasetçilerin yaşam felsefesini anlamakta artık herkes zorlanıyor sevgili dostum! Altyapı üstyapı derken, işler hiç bitmiyor; böyle giderse bittiğini de kimse göremeyecek galiba! Sanki, hizmet etmenin tek göstergesi inşaatmış gibi, tuhaf, bir o kadar da anlaşılmaz bir durum var. Kimse bunun mantığını çözemiyor...Bazen şehirlerin kanalizasyon şebekesi eski denilip iş makinaları ve kazma kürek devreye girip her yer kazılıyor; iş bitince kapatılıyor; üstüne beton, taş veya asfalt dökülüyor. Bir zaman geçiyor; su şebekesi eski denilip yeni borular döşemek için tekrar kazma işlemi başlıyor; iş bitince kapatılıyor. Bir zaman sonra internet altyapısı veya doğalgaz için tekrar kazılıyor; iş bitince tekrar kapatılıyor. Yamalı yollar henüz  yola dönüştürülmeden bu defa kaldırımlar sökülüyor; çıkan hafriyat adına ne varsa taş toprak her şey dolgu alanlarına aktarılıyor. Zeminler betonlanıp üstü yeni taşlarla kaplanıyor...Bu hummalı çalışmalar sadece şehir merkezlerinde değil, aynı zamanda ilçelerde de sürdürülüyor. Üstelik bütün bunlar, pandemi döneminde  fırsat olarak görülüp yapılıyor. Açıkçası kamu aklı ile sivil akıl birbirinden kopuk farklı kulvarlarda yol alıyor...Bir tarafta, kamu kaynakları çok genişmiş gibi yapılan işler; diğer tarafta ise günlük yaşamın ağır yükü altında ezilen çoğunluk... İnsanlar ceplerinde harçlıkla dolaşıp orada burada yapılan çalışmaları değerlendiriyor; öylesine! Bazen trafiğin işleyiş biçimi ve yönü değişiyor; bazen de trafiğe açık alanlar trafiğe kapatılıp yayaların kullanımına açılıyor; yeniden projelendiriliyor. Sahildeki dolgu alanlarına hafriyat yetiştirmek istercesine kazılarda çıkan ne kadar moloz malzeme varsa kamyonlarla taşınıp duruyor. Bu arada sahil şeridi yeniden düzenleniyor; yürüyüş alanları, plaj vs alanlar açılmak isteniyor. Bütün bunlar yapılırken, şehir belediyeciliğinde büyük bir özgüven hakim...Şehirde yaşayan halkın ne düşündüğüne bakılmadan yapılıyor her şey yani. İşin mali yönü ise ayrı bir konu elbette. Belediyecilik hizmetinin gereği olarak lanse ediliyor. Günü gelince açılışa yetiştirmek için yapılan bu icraatlar, Trabzon'dan sevgili dostum! Başka şehirlerde de benzer manzaralar...

Darısı diğer şehirlerin başına demekten başka bir şey kalmıyor!

Velhasılı kelam sevgili dostum; insanın yaşadığı şehir, ilçe veya kasaba kaderi oluyor aynı zamanda. Döşenen bütün taşlar  oturacak diye bir şart yok elbette...Bazen taşların yerinden oynadığı; hatta kırıldığı da oluyor. Ama her şey hizmet aşkına yapılıyor; bazen aksilikler de olacak elbette; bir sonraki seçime kadar...Yapanlar, her zaman ödüllendirilecek veya kadri kıymeti bilinecek diye bir kural da yok yani...

Pek yakında, "seçim" denilen demokratik bir hakkın kullanılmasının önü açıldığında, taşların yerinden oynayıp oynamadığını milletçe göreceğiz elbette...!

Hüzün, keder, acı ve korkunun yanında umut ve sevgi de mümkün bu hayatta...Daha da önemlisi sevgili dostum; ölüm bu! Ne hükümdar tanır, ne de soytarı! Her ikisini de aynı iştahla yutar ve hayattan koparır; alır götürür..!