Medeni veya çağdaş bir devlet ve toplum olmak çok farklı bir duygu olsa gerek sevgili dostum! Bazı insanlar, "medenilik tek dişi kalmış canavardır!" travmasından bir türlü kurtulamıyor; köprünün altından çok sular akıp geçtiğinin, insanlığın aldığı mesafenin farkında bile değil... Vakti zamanında, kâfir veya gâvur  denilip aşağılanan Batı dünyası, gün gelip de, üstünlüğü ele geçirince öyle zamanlar oldu ki, ister istemez kâfirlere karşı bir hayranlık duygusu da oluştu. Günümüzde hâlâ Batı dünyasını bir Hıristiyan dünyası olarak görüp ondan uzak kalmak isteyenler, ne yazık ki, onların ürettiği teknolojiye muhtaçlar! Açıkçası Batıdaki aydınların, Tanrı Krallığına karşı verdiği mücadeleyi kazanması sonrası akıl özgürleşince, bilim de, teknoloji de büyük bir hızla gelişti.  Yani, dinin baskıcı zihniyetine karşı zafer kazanan akıl, aldı başını gitti. Akla hayale gelmedik gelişmelere  damgasını vurdu ve günümüzdeki teknoloji düzeyine ulaştı. Bir bakıma, aydınlanma felsefesini savunanlar, çok acı çekmiş olsalar da, uzun vadede, yine kazanan taraf oldu ve "akıl çağı" denilen bir devre imza attı...Üstelik, Batı'da dindar ya da inançlı aydınların bir hareketi olarak doğdu ve gelişti.

Bütün bunlar yaşanırken, Doğu dünyasının temsilcisi olan Osmanlı, üstünlük iddiasını bir kenara bırakıp ayakta kalabilmek için Batı kökenli reformlar veya ıslahatlar adı altında bir dizi yenilik hareketine girişti. Cumhuriyet dönemi de, bu Batılılaşma serüvenini daha planlı ve organize hale getirerek, kendi kıt kaynaklarıyla çağdaş dünya gibi gelişme ve kalkınma yolunu tercih etti. Kısacası yüzünü tamamen Batı'ya döndü...

Velhasılı kelam sevgili dostum; özgürlük yoksa, huzur da yok, düzen de yok, ekmek de yok! Dinin ve milliyetin derin kulvarlarında dolaşıp duran toplumlar, en nihayetinde birileri tarafından kullanılıp bir kenara atılıyor...Olup biten her şey, millete mal ediliyor. "Siz seçtiniz, yine siz katlanacaksınız!" dayatması yapılıyor.

"Yok böyle kötü bir zaman!" deyip kimse kesip atıp geçiştiremez artık! Her şeyin vebalini yetişkinler üstlenmek zorunda; kendi etti, kendi buldu kısacası! Gençlerin bir kabahati yok elbette! Bu vesile ile İsmail Tunçbilek'in, "Kendim ettim kendim buldum" şarkısının sözlerini hatırlamak yeter de artar bile...!

"Karadır bu bahtım kara
Sözüm kâr etmiyor yare
Yüreğimi yaktı nara eyvah, eyvah, eyvah ey
Kendim ettim, kendim buldum
Kendim ettim, kendim buldum
Gül gibi sarardım soldum
Eyvah, eyvah, ey
Kendim ettim, kendim buldum
Kendim ettim, kendim buldum
Gül gibi sarardım soldum
Eyvah, eyvah ey
Bilmez yar gönülden bilmez
Akar gözyaşlarım dinmez
Bir kere yüzüm gülmez eyvah, eyvah, eyvah ey
Kendim ettim, kendim buldum
Kendim ettim, kendim buldum
Gül gibi saradım soldum
Eyvah, eyvah ey
Kendim ettim, kendim buldum
Kendim ettim, kendim buldum
Gül gibi saradım soldum
Eyvah, eyvah
Söylerim sözüm almıyor
O yar yüzüme gülmüyor
Garip gönlümü bilmiyor eyvah, eyvah, eyvah ey
Kendim ettim, kendim buldum
Kendim ettim, kendim buldum
Gül gibi sarardım soldum
Eyvah, eyvah
Kendim ettim, kendim buldum
Kendim ettim, kendim buldum
Gül gibi sarardım soldum
Eyvah, eyvah ey..."

Nihayetinde sevgili dostum; günümüzün gerçeklerini hiç kimse artık reddedecek durumda değil! Akıl başa geldi ama geç mi kalındı; vakit mi tamam; yine vebali olanlar düşünecek ve ne yapması gerekiyorsa yapacak... Eyvah ki ne eyvah...!