Çoğu zaman insan, kelimenin tam anlamıyla, acı çektiğinde farkına varıyor; gerçeklerin neler olduğunu...

Anlatmak isteyip de anlatamadığımız binlerce düşüncemiz olsa da, aslında hiçbir şeyi anlatamadığımızın da farkına varıyoruz bu arada. Açıkçası, kelimeler kifayetsiz kalıyor...!

İnsanı rahatlatan şey ise, Allah'ın bize o gücü ve ilhamı vereceğine, bizim de, kendimizi eksiksizce anlatabileceğimize olan inancımızı halen korumamız...Kısacası; gönlümüzdeki, zihnimizdeki ve hayal dünyamızdaki her şeyi ortaya koyacağımıza dair umudumuzu capcanlı tutuyoruz.

Aslında, insanın mutluyken görmezden geldiği şeyler, mutsuzken canını yakar hale geliyor sevgili dostum! Çünkü insan, hatalarını mutluyken değil, ancak mutsuzken anlayabiliyor ve sorgulayabiliyor iç dünyasında...

Belki de, yaşamın en önemli özelliği, insanlar konusunda sürekli yanılgı içinde olmaktan geçiyor...

Şöyle, çevrene bir bak! Hiç insan öldürmediği halde, bir katilden daha câni insanlarla birlikte yaşadığının farkında mısın sevgili dostum!

İşte onlar, insanların umutlarını öldürüyorlar; kaderlerini belirliyorlar; çaresizliğe sürüklüyorlar. Hem yaşamlarını, hem de insanların zihin dünyalarını alabora ediyorlar.

Bilgenin dediği gibi, "yine yırtık cebime koymuşum umudumu..." misali zaman akıp gidiyor...!

Velhasılı kelam, hayattan pek çok şey öğrenen insanlar, eski neşelerini ve masumiyetlerini  kaybediyorlar. Sonuçta, ne kadar az bilirsen o kadar huzurlu yaşadığını ve bir o kadar da, iyi uyuduğunı anlıyor insan! Olgunlaşmak denilen şey, olan biten hiçbir şeye şaşırmamaktan geçiyor; sevgili dostum..! Hayatın, çok usta bir yalancı olduğunu söyleyenler olsa da, sahici olduğunu ve bir o kadar da, yaşamın güzel bir şey olduğunu söyleyenler de var elbette...Yani, bir tarafta karamsarlık,  diğer tarafta ise iyimserlik her daim varlığını koruyor...