Şimdi anladık mı sevgili dostum; aslında evimizin çok küçük ya da çok soğuk olmadığını... Yattığımız yatağın, üstümüzdeki yorganın markasının çok da önemli olmadığını...

Yediğimiz yemeğin tuzunun, salçasının, etinin ve sebzesinin az ya da çok olmasının çok önemli olmadığını...

Yemeğimizin beş on dakika gecikmesinin önemsizliğini... Ballandıra ballandıra anlattığınız telefonunuzun, arabanızın  markasının, yazlığınızın, zenginliğinizin çok önemli olmadığını... Milyonlarca liraya aldığımız konutun belki de mezarımız olabileceğini... Üstünüzdeki montun, ayağınız üşümesin diye bir köşede duran battaniyenin kıymetini... 

Sıcak bir çayın, çorbanın ekmeğin nasıl da kıymetli olduğunu...

Kalbini kırdığınız bir insanın gönlünü almaya vaktiniz olamayacağını... Kaçırdığınız trenin, vapurun, dolmuşun arkasından telaş yapmanın ne kadar gereksiz olduğunu... Nerede nasıl yattığınızın değil de, nerede nasıl, ya da ne halde uyanacağınızı, ya da uyanamayacağınızı... Üzerinizdeki yorganın yerine, moloz yığınlarının altında kalabileceğinizi... Unutmamalı; zenginliğin, malın mülkün makamın emanet olup "İNSANLIĞIN" kalıcı ve gerekli olduğunu... Sevdiklerinizin kıymetini bilip kalbini kırmamayı... 

Yediğinizi içtiğinizi israf etmemeyi...

Emanet olan hayatımızı, canımızı, ne zaman nerede teslim edeceğimizin belli olmadığını...

Velhasılı kelam; kaybedeceği bir şeyi olmayanın yapacağı çok şey vardır sevgili dostum!

Sizin davranışlarınıza bakıp da, Müslümanlığa özenen kimse yoksa o zaman, "imanınızı gözden geçirin!"

Şimdilik bu kadar; yarına Allah kerim!