Şu cehalet meselesi hakkında günümüze kadar binlerce insan binlerce deneyim paylaşsa da, cehaletin pençesinden bir türlü kurtulamıyoruz sevgili dostum! İnsanı diğer canlılardan ayıran meziyetlerin başında akıl ve bilginin geldiğini çoğu kez unutuyoruz. Hayatını bilgisizlik içinde geçiren bir kimse, hayvanlık mertebesini aşamayacağı gibi, varlık alanına çıkmış da sayılamıyor... Hayvan, kendi varlık imkânlarından, yani duyumlarından tam olarak faydalanırken, cehâlete razı olan insan bilgi edinme imkânını kullanmamıştır. Hayatla bilgi arasındaki sıkı ilişkiden dolayı, Kur’an’da ilim “ruh” kelimesiyle de ifade edilmiştir.

Bağırıp çağırmayı,  öfkesiyle yaşamayı yaşam biçimi edinen insanlar, öyle anlaşılıyor ki, derin bir mutsuzluk yaşıyorlar. Evde, sokakta; her nerede olursa olsun; medeni insanların nezaketine yakışır bir iletişim dilini malesef geliştiremiyoruz; ya da bir yaşam biçimine dönüştüremiyoruz. Kazancının vergisini ödemekten kaçınan tipler, fitre, zekat, fidye, sadaka gibi dini içerikteki vergileri ödeyerek,  temizlendiklerini veya aklandıklarını düşünüyorlar. İster cehalet deyin, ister ahmaklık ya da akılsızlık deyin; her ne derseniz deyin, malesef binlerce yıllık geleneksel bakış açımız, sanki bir ilahi kuralmış gibi görülüyor. İnancımızın gerektirdiği sevgi dili yerine korku ve yasak dilini kullanarak yol almaya çalışmakla, çağdaş dünyanın düşünce hayatının da dışında kalıyoruz. Hiçbir teknolojik icat veya yenilik yapmadan, hazır teknolojileri alıp kullanmayı bir maharet sandığımız gibi, bir de, teknolojinin zirve yaptığı dünyaya, içi boş kafa yapısıyla meydan okumayı bir başarı sanıyoruz. Düşünen ve üreten dünyada bunların hiçbiri yok sevgili dostum! Olmadığı gibi, boş meydan okumalara da gülüp geçiyorlar. Aslında toplum olarak hemen her kesimde şiddetli geçimsizlik yaşıyoruz. Siz bakmayın, bunun bir medeni hukuk tabiri olduğuna. Anlaşamayan eşlerin boşanma sürecinde dilekçelerindeki en on sırada yer alan "şiddetli geçimsizlik", siyasetçisinden din adamına ve halk tabanına uzanan derin bir mesele...Kimse kimseye saygı duymadığı gibi, kimse kimseyi beğenmiyor; herkes kendince haklı; haksız kimse yok bu memlekette! İtişip kalkışan, restleşip küfürleşenden tutun da, menfaati için atıp tutan, yalanı peynir ekmek gibi yiyen insanlara ne demeli?

Velhasılı kelam sevgili dostum; hani derler ya, "bindik bir alamete, gidiyoruz, kıyamete!" Bu misal bir hayatı yaşatmak için inatlarımızdan da vazgeçemiyoruz. Güzel konuşan, güzel davranan, güzel işlere imza atan, kendisine ve çevresine güzellikler katan insanlara da "enayi" deyip geçiyoruz! Aman ha, Allah korusun!