Dalgaların ruhundan, sessizlik kulelerine yolculuk yapmaya ne dersin sevgili dostum?

"Kitap okumaktan başımı kaldıramıyorum" demek yetmez! Hayatı da, dünyayı da, kendini de okumayı ve baş kaldırmayı bilmelisin...

Reklâmın iyisi kötüsü yoktur derler ya, işte tam da buna uygun bir kafa yapısı pupa yelken, dolu dizgin yol alıyor. Ekranlarda gündemi belirleyen baş aktör olma derdi ve gayreti inanılmaz boyutlara ulaşmış. Bıkmadan usanmadan, siyaseten sürekli görünür olmayı bir maharet zannedenler, uzun uzadıya ahkâm kesmekten de vazgeçmiyorlar. Üstelik, alabildiğine tutarsızlıklarına rağmen pişkin pişkin hiçbir şey olmamış gibi, yoluna devam ediyorlar. Aklı başında herkes çok iyi bilir ki sevgili dostum, "iyi konuşmayı bilenler, kısa ve öz konuşurlar; çok susarlar." Lâf canbazlığı yapanların karşısında durabilmek ise ne mümkün! Her konuda uzman kesilip her soruya bir cevap verme kurnazlığıyla kalmayıp sahte bilgeliğe soyunanlar, öyle anlaşılıyor ki, derslerini de iyi çalışmışlar...Aman Allah'ım! Bir lâf ebeliği ve kalabalıklığı ki bu sormayın gitsin...!

Anlatılan bu ya sevgili dostum; Bektaşinin biri cami hocası ile karşılaşır.  Hoca, çok bilmişliğiyle  Bektaşiyi sorguya çekmek ister:

"Söyle bakalım, Müslümanlığın şartı kaç?"

Bektaşi,

"Dokuz..." diye cevap verir.

Cami hocası kızar:

"Be hey zındık! Beşi nasıl dokuz yaptın sen?...Say bakalım. "

Bektaşi saymaya başlar:

 1.⁠ ⁠Allah'a ve Resul'üne inanmak!
 2.⁠ ⁠Dürüst olmak, yalan söylememek.
 3.⁠ ⁠Adaletli olmak, haksızlık yapmamak!
 4.⁠ ⁠Merhametli olmak, zulüm yapmamak...
 5.⁠ ⁠Helâlinden yemek! Çalmamak!
 6.⁠ ⁠Aklı kullanmak, ilim yapmak. Tefekkür etmek, derin derin düşünmek...
 7.⁠ ⁠Hayatın geçici olduğunu bilerek, iyilik üzerine yaşamak!
 8.⁠ ⁠Kimsenin canına kıymamak!
 9.⁠ ⁠Çalışkan olmak, üretmek... Helâl kazancından yoksullara da pay vermek..."

Cami hocası, bu cevaplara bir yandan kızmış; diğer yandan afallamış.

"-Bre zındık. Bu saydıklarından birincisi dışında, diğerleri hangi mezhepte var?

Peki, namaz, zekat, oruç, hac ne oldu?"

Bektaşi:

-Namaz, bu saydığım farzları yapan insanın secdeye giderek, kendi varlığının geçici olduğunu idrak etmesidir.

Yoksa "Vay o namaz kılanların haline!" der Allah...

-Zekât, helâl kazancından ihtiyaç sahiplerine ayrılan paydır.

Yoksa, yetim malı yiyenin cenaze namazı kılınmaz! Biliyorsun...

•⁠  ⁠Oruç, kişinin bir beden olmadığını, şuurlu bir varlık olduğunu anlamasıdır.

Yoksa, Dünyayı gerçek zannedip haksızlık yapanların vay haline...

•⁠  ⁠Hac, komşusu aç iken tok yatmayanların gitmeyeceği bir seyahattir.

Bu şartları yerine getirmeyenler boşuna gitmiş olur...

Cami hocası,

"Seni mezhepsiz zındık!" deyip uzaklaşırken, Bektaşi imamın arkasından bağırmış:

•⁠  ⁠İmam efendi, bir tane daha aklıma geldi:

-Dedikodu yapmamak.

Mazallah, dedikodu yapmak, fesatlık çıkarmak, "ölmüş kardeşinin etini çiğnemek!" der Kuran....

Hoca uzaklaşırken Bektaşi bir daha seslenmiş:

"Hoca efendi, aklıma yeni farzlar gelirse sana söylerim..."

Velhasılı kelam sevgili dostum; hasta, iyileşmek istemiyorsa doktor ne yapsın? Nihayetinde, ateş, odununa göre yanarmış derler!
Hayata ve insanlığa katkı sunamayan insanların tek güvencesi sahip olduğu maddi güçtür sevgili dostum! Bu, insanı varlıklı yapabilir ama, ne başarılı yapar ne de gerçek insan..!

Aslında para, çoğu şeye karşı bir savunma aracından başka bir şey değildir...Ve en önemlisi güzel ahlâklı, temiz vicdanlı, karakterli yani, kişilik sahibi insan olmak...