Nasıl ki yeşilliklerle kaplanmış bir doğa, toprağın çirkinliklerini ve göze hoş gelmeyen görüntüsünü kapatıyorsa, tatlı söz de samimiyet de insanların kusurlarını ve hatalarını örter; bir özür dilemek gibidir bu duruş, sevgili dostum!

Bir ülkeyi yirmi iki yıldır aralıksız yöneten bir liderin ve onun kadrolarının; "milletimizin beklentilerinin tamamının farkındayız. Vakti geldiğinde gereğini yapacağız" demesi ve ha bugün ha yarın deyip otomatiğe bağlaması, umudun nirvanasını göstermesi,

"Ölme eşeğim, ölme; yonca bitince doyarsın!" demekten ibaret...

Bu ülkede öyle tuhaf ve can sıkıcı şeyler yaşanıyor ki sevgili dostum; ne ağlayabiliyor, ne de gülebiliyoruz. Ama iç dünyamızda kasırgalar esiyor ve tufanlar kopuyor; ruhumuz ise paramparça!

İnsanın içine atmasının, güçlü görünmeye çalışmasının en yorucu hali bu işte...

Bütün göstergeler, medeni dünyanın çok gerisinde duruyor ve kalıyor...

Şu ülkede, inatla ve ısrarla ekmek parasını helâl yoldan, alnının teriyle kazanan, kendi emeğiyle üreten ve paylaşan insanlara selâm olsun!

İnsanlıktan nasibini almış, kendine ve çevresine faydası olmuş; kendisi kadar çevresine de mutluluk ve umut kaynağı olmuş siyasetçileri dört gözle arar oldu bu halk...

İnsanlar doğru dürüst yaşasın, emeğinin karşılığını alsın diye politika yapan;

Yaptığı her şeyi özgür ve bağımsız bir Türkiye için, insanlık için, ne yaparsa halkın refahı, mutluluğu ve huzuru için yapan politikacılar gelecekte elbette çok daha iyi anılacaklar ve hafızalarda yaşayacaklar...

Bizdeki siyasetçiler ise "kim ne alır?" ya da "bana ve partime ne faydası var?" pazarlığının peşinde koşup dururlar...Devletin kurumlarına ve halkına sahip çıkmak yerine, devletin gücünü kullanarak bir şeylere sahip olmanın derdine düşmüşler. Üstelik zekâlarını sadece kurnazlık için kullanırlar. Bu da yetmezmiş gibi, maddi hatalarının faturasını halka keserken, eli sopalı maliye bakanlarını devreye sokarlar; kaynak arayışı içte binbir çeşit zulme dönüşür. Hükumetin kime ve neye hizmet ettiği bir türlü anlaşılamaz... Söze gelince, "halka hizmet, hakka hizmet!" sloganını dillerinden düşürmez ve adına da demokrasi derler...Kısacası "dereyi karşıya geçene kadar ayıya dayı demek" gibi bir şey! Sonuçta bu da atasözü...Hadi ordan!

Velhasılı kelâm, 

"Yaz kâtip yaz! Biz miyiz suçlu, yoksa bizi bu hale düşürenler mi?"