Türkiye'de öğretmen atamaları sınırlı kaldıkça, açıkta kalan öğretmenlerin sığınağı büyük ölçüde kurs merkezleri ve özel okullar oluyor sevgili dostum! Boşta kalmaktansa bir özel öğretim kurumunda çalışmak bir tür zorunluluktan doğuyor. Esasında liyakatlı öğretmenlerin istihdam edildiği ve hatta devlet okullarından istifa ettirilerek transfer edilen dönemlerden, bugünkü gerçeklere geldik sevgili dostum! Özellikle milli eğitimden  emekli olan öğretmenlerin bazıları; meslek  hayatlarının geri kalan bölümünü, ek gelir elde etme veya bir dava uğruna özel kurumlarda çalışmaya devam ediyorlar...Emekli öğretmenlerin konumu, genç öğretmenlere göre daha avantajlı elbette. Hem emekli maaşı, hem de aktif görev maaşı alıyorlar. Sadece özel öğretim kurumlarında çalışanlar, her ne kadar milli eğitime tabi bir statüde olsalar da, son üç yıldır aldıkları ücretler yaşam standartlarının çok gerisinde kaldı. Kamuda çalışanlarla kıyaslandığında, ücretleri asgari ücret seviyesinde dolaşmaya başladı. İster istemez öğretmenler, hak arayışlarını da dillendirmeye başladı. Özel okullar ve kurs merkezlerinin patronlarının, pandemi ve yıllık sözleşme koşullarını ileri sürerek, ücretlerde şimdilik bir denge sağlamayı başaramadıkları aşikâr...

Geçim sıkıntısı çeken ve işine karşı saygısını kaybeden bir öğretmen, öğrencilerine ne kadar faydalı olabilir ki sevgili dostum!Elbette kamuda çalışanlar karşısında servis ve yemek gibi avantajları olsa da, ücret konusu tam bir muamma...

Diğer taraftan, çalışmak zorunda olan bu öğretmenlerin, bir sonraki yıl da aynı kurumda çalışabilmek için kendisine teklif edilen veya dayatılan ücrete "hayır" deme gibi bir lüksü yok! Özellikle bazı branşlar için kımıldama şansı hiç yok! Onlar, yıllık sözleşmelere imza atarak çalışan insanlar...Ücretleri beğenmeyen çok az sayıda öğretmenin, daha yüksek bir ücretle farklı bir kuruma geçme veya transfer olma şansı bulunuyor; sınırlı da olsa... Bu da, sadece matematik ve fen grubu için geçerli...

Velhasılı kelâm  sevgili dostum; geçim derdinde olan bir kafa yapısı, hangi meslek grubunda olursa olsun, bağrına taş basarak veya zoraki, yani,  mecburiyetten işine devam etme pozisyonunda demektir. Ancak, direkt gençlerle ve öğrencilerle temas içinde olan öğretmenlerin ücret ve diğer edinilmiş haklarının kendilerine teslim edilmesinin zamanı gelmiştir. Artık pandemi ve öğrenci ücretlerinin düşüklüğü bahanesi kalmadığına ve normalleşme sağlandığına göre, özel öğretim kurumlarının, çalıştırdığı öğretmenlerin özlük haklarını teslim etmesi ve yaşam  standartlarını yükseltmesinin önünde hiçbir engel kalmamıştır. Dersanecilik düzenini, özel okula dönüşmeye zorlayan Milli Eğitim Bakanlığı, özel öğretim kurumları gerçeğini gözardı etmeden, tekrar bir düzenlemeye gidip, kamu otoritesi olarak düzeni yeniden sağlamakla mükelleftir...Hiçbir eğitim kurumu, insana yaptığı yatırım konusunda asla ciddiyetsiz davranamaz. Gelecek nesilleri hayata hazırlayan öğretmenlerin, el üstünde tutulmasının  ve onurlandırılmasının önünü açacak her türlü öneriyi hayata geçirmek hayati bir gerçektir...Kurum patronlarının, bu mesleği ayağa düşürme gibi bir hakları olmadığını da, hatırlatmak gerekiyor...Her şeyden tasarruf yapılabilir sevgili dostum; ama eğitimden; hele de insan kaynağından tasarruf yapmak geleceği de karartmak demektir. Öğretmenlerin kendilerini geliştirmeleri ve yeniliklere ayak uydurabilmeleri için daha iyi bir ücretle çalışma hakları sabittir. Bu ülkeyi karanlıktan aydınlığa başka kim çıkaracak ki? Düşünmekte ve tartışmakta yarar var elbette...Düşünmek ve tartışmak isteyenler için tabi ki!