Dini rivayetlerin ve geleneklerin insanın beynine yüklediği mucizeler var ya sevgili dostum; bunları akılla bilimle izah etme gibi bir yola gitmeniz tamamen saçma sapan bir iş olur. Mucize bu! Ya inanırsınız ya da inanmazsınız; bu kadar basit. Binlerce yıl öncesinin insan tipi işte! Onları ikna etmenin en kısa yolu olarak bütün ilâhi dinler, mucizeleri birer birer sıralamış; doğa üstü bir güç olarak algılanmıştır. Yapılanların bazıları ise sihir veya büyü olarak değerlendirilmiş; bazen de vadi vadi gezen şairlerin sözleri olarak görülüp reddedilmiş vs...Yahudi kültürünün vakti zamanında besleyip geliştirdiği kehanet, kahin, büyü ve sihir toplumları adeta esir almış; kısaca olan biten her şey karşısında kahinlerin sözlerine itibar edilip toplumun çoğunluğu büyülenip sindirilmiş. Üstelik bu kahinler, kendi cinleri olduğunu, bu cinlerin gökten, yıldızlardan haber çaldığını, geleceğe dair bilgileri olduğunu iddia ederek, itibar kazanmışlar. İşte İslâm'ın da en büyük din eleştirilerinden biri bu konuya dair olmuştur; bilen bilir...!

Şu modern çağda, çok şeyin değiştiğini söylesek de pek çok şeyin de değişmediğini malesef söylemek zorundayız sevgili dostum! İnsanların geleceğe dair merakları hiç bitmeyeceği için kehanette bulunanların kapısı hiç boş kalmıyor ve kalmayacak da! Siz bakmayın dinimizin böyle şeyleri yasaklamış olduğuna! Gizemli şeylere ve kişilere karşı zayıf insanların ilgisi hiç bitmeyecek ne yazık ki!

Bir de milletimizin tarih içinde yönetenlere karşı olan tutumu var ki, bu daha traji komik bir seyir gösteriyor.

"Padişahım çok yaşa!" kültüründen, kısa süreli de olsa "Enver Paşa çok yaşa!" kültürüne geçiş yetmemiş gibi, aynı gelenek tek partili dönemde de devam etmiş; "Gazi paşa çok yaşa!" ve "Büyük şef, İsmet Paşa çok yaşa!" ya kadar uzanmış gitmiş. Galiba toplumun çoğunluğu, bu tek adama itaat kültüründen çok zor vazgeçecek...Elbette burada tek suçlu halk değil. Türkiye'de çok partili yaşamda adı geçen liderler ve onların partileri  malesef kötü bir sınav vererek, toplumun demokratik düşünce yapısına ciddi katkılar yapamamışlar. Günümüzde dahi seçmenlerin, ekonomik ve siyasal istikrarın, tek başına iktidardan veya tek adamdan geçtiğine inanıyor olması bir tesadüf değil elbette. Türk milletinin hemen hiçbir alanda ortaklığa inanmıyor olmasını da gözardı etmemek gerekiyor. Bugünkü hükümetin, aslında birçok partinin bir araya gelerek bir koalisyon hükümeti olduğunu da unutuyoruz. Halk, çok partili koalisyonların başarılı olacağına  inanmasa da, koalisyon tarafından yönetildiğinin farkında bile değil! Belki de, Türkiye'deki en büyük  komedilerden biri de bu! 

Bir diğer komedi, yetmiş yıl öncesinin gayet mantıklı sloganı olan, ancak günümüzde yanlış bir mantığa ve zemine oturtulan, tamamen slogandan ibaret ama içi boş "Yeter! Söz milletindir!" sloganıdır. Demek ki sizin iktidarınız döneminde millet söz sahibi değildi ki, milleti bununla tavlamaya çalışıyorsunuz; ama kim yer bunu bilinmez!

Velhasılı kelam sevgili dostum; siyasal partilerin iktidar olma yolunda verdiği tatlı sert mücadelede, yeni bir lider arayışı açıkça kendini gösteriyor. O yüzden mesele, mevcut iktidarı devirmek veya yargılamak değil, halkın yeni bir lider arayışına kulak kabartmak gerekiyor. Yani önce kazanmak gerekiyor... Muhalefetin lider arayışında bu kadar geç kalmış olması da ciddi bir eleştiri konusu elbette! Siz kalkıp da, girdiği her seçimde kaybetmiş olmasına rağmen başarısızlıklardan ders almayarak koltuğuna çakılı kalmış, kendini geliştirememiş,  seçim nedeniyle kendi partisinin kongresini iptal etmiş bir parti liderini aday gösterirsen sevgili dostum; kısa ve öz olarak söyleyelim: Şimdiden kaybetmiş olduğunu kabul etmelisin! Üstelik iktidar kanadı, Kılıçdaroğlu'nu yenilgiye doymayan güreşçi olarak görüyorken ve keşke o aday olsun diye her türlü hamle ve dualar yaparken...!

Türkiye'de iç siyasette başarılı olabilmenin tek şartı yok artık! Karşınızda, devletin bütün imkânlarını  kullanarak gücüne güç katmış; siyasi manevralar ve hamleler yapabilme kabiliyetine sahip zeki olduğu kadar, bir o kadar da kurnaz bir iktidar bloğuna karşı işler öyle çantada keklik değil kısacası!

Birçok kez toplanıp halkına ümit verici açıklamalar yapmayan bir millet ittifakı, fırsatları kaçırmakla kalmıyor; yanlış hamlelerle rakibinin gücüne güç katıyor. Sadece "İktidar halkı fakirleştirdi; hayat pahalılığı insanların canına tak etti" diyerek fırsattan istifade iktidar olamazsınız!

Bu seçim sürecinde, iktidarın bütün oyunlarını iyi analiz etmeden hamleler yapmak hiç kimseye fayda sağlamıyor; oy oranları değişmiyor kısacası. Mevzu halkın oyuna talip olmaksa, manevra kabiliyeti olan kadrolar ve danışmanlarla çalışmak, zekâsını rakibinin zekasına üstün kılarak akıllıca ve kurnazca hamleler yapmak siyasette bir başarı hikâyesi  yazdırıyor sevgili dostum! "Dürüst adam, beyefendi adam, kimseyi kayırmaz, yemez yedirmez" diyerek birini aday yaparsanız şimdiden kaybettiğinizi söyleyelim! Halkın çoğunluğu ne istiyor diye sormadan bir yol haritası çizemezsin sevgili dostum...Ha derseniz ki, "halkın taleplerinden çok bizim ne dediğimiz önemli " o ayrı bir konu...

En büyük rakip olarak görülen İmamoğlu'na karşı yapılan büyük haksızlık karşısında kenetlenip Saraçhane mitinginde "ADAYIMIZ EKREM İMAMOĞLU'DUR!" deme cesaretini gösteremeyen millet ittifakı büyük bir tarihi fırsatı da kaçırmış oldu. E adam ne yapsın! İktidarın kendine karşı yürüttüğü siyasi linç kampanyasına karşı tek başına vuruşmaktan başka çaresi yok. Aklı başında olan herkes, çekilse bile vuruşarak çekilir. Ya siz millet ittifakı? Şimdi ne yapacaksınız? Her bir parti lideri o yüksek egolarından tavizler verip de memleketin menfaatine bir karar verebilecek misiniz? 

Adayınız kim? sorusuna verebileceğiniz mantıklı bir cevabınız var mı? Yoksa nasıl olsa "bu koşullarda kimi koyarsak kazanır" diye mi  düşünüyorsunuz?

Şayet böyle düşünüyorsanız, ruhunuza el fatiha!