Öyle bir ülke var ki ortada sevgili dostum; birilerince düpedüz soyuldu! Makam ve mal sarhoşluğuna kapılanlar ses çıkarmadı... O ülkenin halkı da şükrederek seyretti...
Tarım ve hayvancılık yapan her kişi, belki ürettikleriyle milleti doyurdu doyurmasına ama, kendisi yoksulluktan inim inim inliyor. Emekli, Medine dilencileri gibi fukaralaştı. Küçük ve orta ölçekli işletmeler, ağır vergi yükü altında cezalandırılıyor...
İnsan var; başka bir insanda ziyan olup gider; memleket var insanını ziyan eder...İnsan var; başka bir insana ilâç olur; derman olur; deva olur; memleket var insanını yer bitirir; güven duygusu ve sevgisizlik yerle bir olur...!
İnsanlık alemi Gazze'deki sınavını kaybetti ve öldü sevgili dostum. Otuz binden fazla ölü, yetmiş bin yaralı, yüz bin sakat, iki milyon evsiz barksız, aç ve susuz insanın maruz kaldığı bu zulme sessiz kalan başta İslâm ümmeti olmak üzere medeni dünya kıyametin düğmesine çoktan bastı bile. Sonu Allah kerim!
İşimiz gücümüz, kaplama, yapıştırma ve makyajdan ibaret. Sonuç, tasarruf genelgesi ile sözde milletin gazını alma; ama kime ne fayda sağlar Allah bilir!
Toplumu hasta eden bir sistem ya da düzende, hastaneler ve doktorlar şifa veremez sevgili dostum! Verse verse sadece ilâç verir. O da bir işe yaramaz...
Bilim, “Ördek Sendromu” adını vermiştir literatürde...Ördekler gölün üzerinde hiçbir çaba sarf etmiyormuş gibi, rahat ve dingin bir şekilde süzülürler. Gölün altında kalan ayakları ise bir makine gibi çalışır ama dışarıdan bakınca bu hiç belli olmaz. Sosyal medyada suyun altında kalan kısımlar ekranda gözükse de, inanın kimse moralini falan bozmaz; umursamaz; bir avuç duyarlı insan evladı hariç!
Memleket meselelerine çözüm üretmeyenler, insanları uyutma işinden sonra şimdi de sokak köpeklerini uyutmayı planlıyor. Gerçek mesele bu mu? Elbette hayır! Gündemi meşgul ederek insanların gerçek sorunlarını gözardı ederek zaman kazanmak! Üstelik böyle bir hamle de iktidarın siyasi bir başarısı olarak gösterilir. Propaganda böyle bir şey işte!
Sokaklarda, çocuk dilenciler sorununu çözdün mü diye sormazlar mı insan olana? İnsan sevgisi olmayan bir zihniyetin, hayvan sevgisi de olmaz sevgili dostum!
Esas trajedi, bir adam ya da bir ülkenin üst tabakası, kendi vatandaşıyla dalga geçercesine gündemi gereksiz şeylerle meşgul etmeye ve zaman kazanmaya, kısacası kötü olmaya cesaret edebiliyorken, milyonlarca insanın, avare, eli bağlı, sefil, başıboş ve çaresizmiş gibi iyi olmaya cesaret edememesidir garip ve bir o kadar da tuhaf olan...
Oysa ki, cümle alem çok iyi biliyor ki, "Saldım çayıra mevlam kayıra!" düşüncesinin akıbeti elbette senin başında patlayacak, faturasını sen ödeyeceksin!
Kimi, merhametli, şefkatli, çalışkan, özgür ruhlu, açık sözlü, cömert, tatlı dilli, şakacı, iyi bir dost, arkadaş, yoldaş ve iyi bir sırdaş olduğunu söyler; kimi ise ukala, kibirli, kendini beğenmiş, ağzı bozuk, kaba, kuralcı, bir ömür geçmeyecek, soğuk ve mesafeli bir adamdır der...
Aslında seni anlatırken herkes, hak ettiği resmi çizer sevgili dostum!
Şikâyet ve cesaret aynı bünyede olmuyor! İslâm peygamberi, yönetenlerin, makam mevki sahiplerinin ve kodamanların hakları için değil; yönetilenlerin ve ezilenlerin hakları için mücadele ettiğini ve bu uğurda savaş verdiğini tarih bize aktarır. Üstelik bu bir ibadet savaşı değil, adalet savaşıydı!
Demokrat insan olmak da elbette bunu gerektiriyor.
Ah bir okuyabilsen ve okutabilsen, öğrenebilsen ve öğretebilsen, aydınlanabilsen ve aydınlatabilsen, bilebilsen ve bildirebilsen, anlayabilsen ve anlatabilsen, düşünebilsen ve düşündürebilsen...! Ahh hani nerede?
Nasıl olsa kuş kafeste deyip de aklına eseni yapabileceğini düşünüyorsan sevgili dostum; büyük bir yanılgı içindesin...
Velhasılı kelam, ayıyı muhtar yapan bir köy, armudu ancak rüyasında görürmüş!
Bizim hikâyemiz bundan ibaret şimdilik...
Şu sonsuz evrende bir toz zerresinden ibaretsin; kalkmış bize masal anlatıyorsun! Hadi ordan!