İnsan okudukça öğreniyor ve anlıyor ki sevgili dostum; İslamın temeli ahlâk, ahlakın özü bilgi, bilginin özü de akıl imiş...! Önce dinleri âdetleştirenler ve gelenek olarak sunanlar, bütün bunlara din diye sarıldılar ve öyle anlattılar. Özellikle bu çağın nimetinin alabildiğince bol olduğu bir döneminde, insanlara kıtlık yaşatanlar, sorgulanmadan olan biten her şeye boyun eğdiriyorlar...Halkı yokluğa mahkum edenler, bolluk içinde yaşamlarını devam ettirirken, şükür ve sabır telkin ediyorlar... İslâmın maddi olmayan ibadetlerine harfiyyen sarılanlar, maddi ibadetlerine gelince nedense hep duyarsız kalıyorlar.
Kutsal kitabımız, zengini rahatsız eden ayetlerle dolu aslında...
"İhtiyaçtan fazlasını verin."
"Biriktirdiklerinizle dağlanacaksınız."
"Zenginler mallarını arada fark kalmaz, eşit hale geliriz’ diye yanındakilerle paylaşmıyorlar. Allah’ın nimetini mi inkâr ediyor bunlar?."
"Onlar, azını verir; çoğuna cimrice sarılırlar."
"O mallar, zenginler arasında dönüp dolaşan bir devlet olmasın."
“İnsan için emeğinden başkası yoktur.”
“Allah yeryüzündeki rızık ve rızık kaynaklarını insanlar eşit bir şekilde kullansın diye yarattı.”
"Zenginlerin mallarında yoksulların ‘hakk’ı vardır."
“Mallarımız konusunda dilediğimiz gibi hareket edemeyeceğimizi sana destek olma/dayanışma (davan) mı emrediyor ey Şuayb?.”
Velhasılı kelam sevgili dostum; dinler adalet ve özgürlük için vardır. Bugün adaletten ve özgürlükten yoksun ülkelere şöyle bir bakın! Kimin dindar, kimin din dışı yolda olduğunu daha iyi anlayacaksınız! Nihayetinde, düşünme, mutlak itaat et diyenlere değil; düşün, sor ve sorgula diyenlere kulak ver sevgili dostum...