Sevgili dostum; bu zor günlerde, hüznü ve kederi, bazen bir annenin, bazen bir babanın, bazen de bir çocuğun ve hatta kedinin, köpeğin gözlerinde bulabilir; görebilirsin; rahatlıkla..! Kırgındır olan bitenlere...

Alışveriş yaparken kılı kırk yaran insanlar, fiyatlar karşısında şaşkınlıklarını gizleyemezken ve adeta şok yaşarlarken, senin başka şeylerden dem vurma ve ahkâm kesme hakkın olamaz...!

Bu bolluk ve bereket çağında, insanların gıda ürünlerine, enerjiye, akaryakıta,  giyime, iletişime, sağlıklı suya vs. ulaşma ve edinme hakkını, fiyatlarla oynayarak engelleyemez ve kısıtlayamazsın...Bunlar insanın zaruri ihtiyaçları, yaşamsal haklarıdır. Hatta, ne ticari düşünüp vergi bindirebilirsin, ne de kıtlığına göz yumabilirsin; böyle bir hak kimsede yok; olamaz da!

Bir tarafta, çocuklarına karşı mahcup olan bir anne babanın mağduriyetini ve yaşadıkları travmayı bilemezsin elbette...Bir tarafta, süt ürünleri, yumurta vs. günlük besinlerini  satın alırken, şok üstüne şok yaşayan insanlarda, bir tarafta, sıradan bir arabası olup da deposuna yakıt koyamayanda, bir tarafta ise çocuk bezi ve mamasına para yetiştiremeyen ailelerde yaşanan kırgınlığı, yılgınlığı, hüznü ve kederi de hiç bilemezsin; anlarsın belki ama içinde saklar durursun...Gururlu insanlardır bunlar; kimseye minnet etmezler; ama duygu dünyasında hissederler ne hissederlerse...Gerçek dostu ve mevlâsı olan ilahi kudret ile dertleşirler! Ağızlarını bıçak bile açmaz denilse yeridir.

Bakmayın siz asgari ücret ve maaş zamlarına! Üreten ve katma değer yaratıp alın teriyle çalışanları bin pişman eden politikalarınız da, henüz acısını yeni yeni hissettiriyor...İnsanların büyük bir kesiminin rızkına ulaşmasını da engellediniz; işsiz güçsüz bıraktınız. Kıt kanaat yaşayarak tasarruflarını eriten ve hatta borçlanan insanlara sırtınızı döndünüz; cüzzamlı hastalarmış gibi... Duygu dünyaları güçlü, merhametli ve adil insanları da paramparça ettiniz; elini kolunu bağladınız. Toplumsal birliktelik ve dayanışma ruhunu öldürdünüz; güçlünün, güçsüz  karşısındaki kibrini de zirveye çıkardınız. Meydanı, cimri ve gaddar insanlara terkettiniz; krizi fırsata çevirip kurnazca sülük gibi insan kanı emenlere...

İşin en kötüsü de, inançlı insanların, kayıtsız tutumları ve vurdum duymazlığı ile verdiği sınavda başarısız olması...Bir avuç onurlu, erdemli ve güzel ahlâk sahibi insanın verdiği hak mücadelesi ise istisna!

Elbette, insanların büyük bir kesiminin istikrar, dirlik, düzen ve sistem arayışının sonucu bu olmamalıydı. Amerika ve Avrupa'daki enflasyon rakamlarından dem vurarak, "iyi durumdayız, dünyanın her yerinde böyle, dış gelişmeler bizi buna sürükledi ne yapalım.." sözleri teraneden ibaret. İşin aslı sevgili dostum; dünya tarihinde, küresel sermayenin hiç olmadığı kadar arttığı bir dönemde, insanlarını parasız, pulsuz ve işsiz güçsüz bırakan; varlık içinde yokluk yaşatıp, açıkçası namerte muhtaç eden bir anlayış karşısında susmak elbette mümkün değil..!

Toplumsal musibet,  dert ve belâ karşısında sırt sırta ve omuz omuza mücadele etmek yerine, birbirini yiyen, didişen; maddiyatı ve maneviyatı sömürmek isteyen siyasetçi takımına esir olmuş bir millet! Ne büyük talihsizlik sevgili dostum; anlatılacak gibi değil...

Siz bakmayın, olup bitenler karşısında insanların sessiz gibi durduklarına! Esas tehlike de bu belki de...Derin sessizlikler, tarihte görülmüştür ki, büyük halk hareketlerini, toplumsal dönüşümleri ve sandıkta iktidar değişikliklerini de beraberinde getiriyor. Her halükarda, insanın en değerli şeyi olan zamanını çalıyorlar; hırsızlığın bir türü yani! 

Uzun lâfın kısası, hiç kimse ne din, ne de milliyet adına ve aşkına bu gerçeklerin  üstünü örtemez...

Ruh hastalığına yakalanmış bir toplumu, anti depresanlarla ayakta tutamazsınız. Kumar, fuhuş, uyuşturucu ve alkol kullanımının geldiği seviye ile icra ve haciz dosyalarının ulaştığı sayıyı biliyor musun? Bunların kat be kat artması neyin göstergesidir? İnceden inceye, derin derin düşünülmesi ve tartışılması gereken konular bunlar. Gelin görün ki, gündem hep saman alevi gibi yanıp sönen konularla dolu ve malesef çok meşgul..! O kadar meşgul ki, "su akar yolunu bulur" ve "saldım çayıra mevlam kayıra" misali, kimse gerçekleri dile getirmiyor; getiren duyarlı bir avuç insan  olsa da, sesi çıkmıyor ya da duyulmuyor. İşte  böyle, düşünce dünyamız da perişan açıkçası... 

Hatırlar mısın sevgili dostum; eski Türkiye dediğiniz dönemde, sosyolojik konularla ilgili istatistiki bilgiler verilirdi. Nedense günümüzde yok böyle veriler...Bilmiyoruz yani!

İnsanların yarınına dair endişe, kaygı, korku ne derseniz deyin; bu ruh halini değiştirecek adımlar atmazsanız, Allah korusun, zaten var olan toplumsal bir helâk, alt üst olmuşluk tablosu daha da ağırlaşacaktır.

Şu soğuk, kar, tipi, dondurucu kış koşullarında, evlerinde ısınan ya da ısınamayan, iyi beslenen ya da beslenemeyen, mutlu ve huzurlu olan ya da olmayan insanların dışında, sokaklarda dolaşan hayvanların da, bir can olduğunu unutuyoruz. Onların da, insanda olduğu gibi, soğuktan gözlerine çaresizlik ve hüzün çöktüğünü görebilirsiniz; gözlerine bakarsanız... Hayvanların da sevgiye, merhamete, şefkate ve değer verilmeye ihtiyacı olduğunu, bu hüzünlü gözlerde görebilirsiniz. Bunu ancak insan olan hissedebilir yüreğinde, zihninde ve de vicdanında...Adalet terazimizde, duygusal dünyamızda ve merhametimizde ciddi sorunlarımız olduğu da aşikâr üstelik! Nasıl duygusuz, samimiyetsiz ve hissiyatsiz bir toplum  olduk sorusunun cevabını arayana da rastlamak zor  gerçekten... 

Velhasılı kelâm sevgili dostum; insan her şeye rağmen onurlu bir varlıktır; hayvanlar da onun kader ve yol arkadaşıdır. Bütün canlılar, değerlidir; kurtarılmaya ve yaşatılmaya lâyıktır. Bunu yapacak olan toplumların önderleri ve kafa katmanlarıdır; vizyonerleridir...  Yaparlarsa ne alâ; yapmazlarsa, dosdoğru insanlık âlemi önünde ve mahşerde hesap vermeye...!

Elbette bir yol bulunacak; buna inancımız tamdır ve ümidimiz de cebimizde saklı...

Her çatlak, su sızdırır  sevgili dostum; yeter ki suyu görsün..! Sen yine de çatlağı onarmaya bak; ne olur, ne olmaz...