Çocuklar neden kavga ettikten sonra hemen barışıp tekrar oynamaya devam ederler biliyor musun sevgili dostum? Çünkü onların mutluluğu, gururlarından daha değerlidir...!

Oyun, onların özgürlük alanıdır kısacası...Ya yetişkinlere ne demeli! Zirve yapmış gurur ve kibirden kimse birbirinin yüzüne dahi bakmıyor...

Siyasetçisinden din adamına uzanan bu insanlık zaafiyeti, toplumun hemen her kesimine bulaşmış iflah olmaz bir manevi hastalık olarak nurtopu gibi ortada duruyor.

Haram ayları, Ramazan ayı ve diğer günlerde de değişen bir şey yok işin açıkçası. Sadece sakinleşiyoruz!Toplum olarak tiyatroyu sevmeyiz ama, hayatın her alanında kurmaca bir tiyatro oynamakla ve birbirimizin zamanını nafile işlerle çalmakla meşgulüz...

Öyle bir hale geldik ki sevgili dostum; ne mutlu Türk'üm diyene! demekten ve Andımızı söylemekten utanır olduk...

Tarihte, dini, vergi dairesine dönüştürmüş ruhban sınıfı der ki: 

"Din sorgulanmadan, bizim söylediğimiz şekilde kabul edilmelidir!

Eh be imansızlar! Kutsal kitap bizleri sürekli uyarmıyor mu "Akletmez ve de İbret almaz mısınız" diye...

Onlara göre, Allah'ın yerine (haşa) aracı kurum (tarikat, şeyh) olmalı ki, kerizler rahatlıkla sömürülsün, düşünemeyen bir sürüye dönüştürülsün; onlar cukkalarını doldursun!

Bir de diyorlar ki: Dünya ahiretin tarlasıdır!

Tamam da, içimizdeki dünyada bizi soğuk zindana hapsetmeye çalışan sizler değil misiniz?

Bizi soktuğunuz bu huzursuz ruh haliyle ahiretteki ekinini biçmek için bize "hangi yararlı tohumu bıraktınız ki?"  diye sormazlar mı adama?

Hem ruh dünyamızı kabusa çevirin, hem de insanlıktan size yararlı bir geri dönüş bekleyin öyle mi?

Sizi gidi uyanık tahsilat makbuzcuları sizi...

Kar Marx'ın "Din halkın afyonudur" sözlerini ilk duyanların verdiği tepki, "ulan dinsize bak neler de söylüyor" idi...! 

Ama sonradan iyice irdeleyip anlayanlar, çevresine de bakarak şunu görürler:

Din gerçekten onu profesyonelce kullanan zümrenin halkı dünyevi gerçekliklerden uzaklaştırmak için kullandığı sağlam bir enstrümanmış!

Din, öylesine tartışmasız ve bir o kadar ön koşulsuz kabul ettirilebilen bir kavramdı ki, bazı din adamı denen hayal tacirleri size:

Bu dünyadan vaz geçme karşılığında diğer taraftan parselli arsalar bile satabiliyorlardı!

Din ya da herhangi bir inanç sistemi, o belirli ruhban sınıfının elinde o kadar güzel bir sekilde sermaye olarak kullanılıyordu ki...

Din kisvesi altında verilen bu serumun kesin kabulü için size tüm bunların "Tanrı Buyruğu" olduğu söylenerek bilinç altınız sürekli baskılanıyor ve belli zamandan sonra da zihniniz artık teslim olarak söylenen her şeyi kabul ediyordu!

Velhasılı kelam sevgili dostum; fazla söze gerek yok...Arif olan zaten işi çözüyor!

Ramazan, kimine göre arınma,

Kimine göre beleş barınma, yeme içme,

Kimine göre, fırsat ve kumar ayı,

Bazılarına göre ajitasyon, devalüasyon, enflasyon ya da stagflasyon...!

Kimine göre de, gıda fiyatlarına özellikle zam yapma ayı...!

İşte bundan dolayı etraf, belirsizlikle doldu taştı!

Bilgenin dediği gibi, 

"Bir kurtulalım hele tüm asalaklardan,

Nasıl seveceğiz birbirimizi,

Şiirler okuya okuya...

Çekip gidince soyguncular,

Bir başka dünya

Kuracağız..

Yaşamak neymiş yaşamak,

Sen o zaman gör bak."