Öyle güdülendik ki, bağırdığımızda her şeyin düzeleceğini, ancak bu durumda herkesin bizi dinleyeceğini ya da duyacağını sanıyoruz.

Oysa ki duymak isteyene bir fısıltı bile  yeterdi!

Sevgili dostum; ister Halil İbrahim Sofrası de, ister Halil İbrahim Bereketi de, nihayetinde bizim kültürümüzde, cömertlik, misafirperverlik, yardımseverlik, paylasımcılık ve kardeşlik hukukundan bahsetmiş oluyorsun...Çocukluğumuzdan beri "Sofranızdan Halil İbrahim bereketi eksik olmasın" duasını hep duymuşuzdur. Gözden kaçırılmaması gereken en önemli kavram bu "bereket"... Yani, bolluk, nimet ve verimlilikten geçiyor.

Son günlerde Türk siyasetinde dillendirilen bu sofra kavramı, daha çok birliktelik ruhunu yansıtıyor galiba!

İşin aslını merak ediyorsan sevgili dostum; tarihin arka sayfalarındaki hikâyeye şöyle bir göz gezdirelim:

"Bir zamanlar iki kardeş varmış. Büyüğünün adı Halil, Küçüğünün adı İbrahim. Halil, evli ve çocuklu, İbrahim ise bekârmış. Kendi hallerinde, kendi yağlarında kavrulurlarmış. Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin. Buğday ekip buğdayı, ne ekerlerse hasat zamanı paylaşırlarmış. Buğdaylar başak vermiş. Harman zamanı gelmiş. Sapı samandan ayırmışlar. Haklarını tanzim etmişler. Sıra gelmiş buğday çuvallarını taşımaya. Halil kardeşine: “Birimiz kendi çuvalını götürürken diğeri burada buğdayları beklesin.” demiş. 

Halil, kendi payına düşen buğdaydan bir çuval doldurup düşer yola.

“Peki, abi demiş” İbrahim… İbrahim düşünmeye başlamış:

”Abim evli, çocuklu. Daha çok buğday lâzım onun evine” Kendi payından biraz daha koymuş ağabeyi Halil’in çuvalına.

Halil gelir. Bu defa İbrahim yüklenir sırtına çuvalı. O gidince Halil, kardeşi hakkında şöyle düşünür: 

“Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var. Ama kardeşim bekâr. O daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek.”

Kendi payından atar onunkine birkaç kürek.

Biri gittiğinde, diğeri, kendi payından atar onunkine. Bu, böyle sürüp gider. Ama birbirlerinden habersizdirler. Nihayet akşam olur. Karanlık basar. Görürler ki, bitmiyor buğdaylar. Hatta azalmıyor bile. Allah bu hali çok beğenir. Buğdaylarına bir bereket verir, bir bereket verir ki… Günlerce taşır iki kardeş, bitiremezler. Dolar taşar  ambarları..."

Bu bereketin adı: 

“Halil İbrahim bereketi” olarak söz dağarcığında yerini alır.

Velhasılı kelam sevgili dostum; günümüzde böyle bir paylaşım duygusu ve ahlâkı var mı bilinmez ama, işin siyaset arenasına dökülmesi, Halil İbrahim bereketine de zarar vereceği kuşkusu yaratıyor insanda...

Adaletsizlik, korku ve cehalet ile savaşmayan bir dünya görüşü veya siyasi bir ittifak, ne Halil İbrahim Sofrası kurabilir, ne de Halil İbrahim bereketiyle bereketlenebilir...