Sevgili dostum; ekonomiye bakış, günlük yaşamın gerç ekleriyle yüzleştiğinde, yani insanların çoğunluğunun içinde bulunduğu ruh haliyle en iyi anlatılabilir. Kamu aklı ne derse desin mesele halkın yaşadıklarıdır.

Açıkçası hükümet, devletin yüce menfaati için halkının çoğunluğunu sattı denilse yalan olmaz... Mesela, dövizi ve altını olanlarla olmayanlar ayrımıyla işe başlamalısın. Bir tarafta döviz ve altının ha bire yükselmesi için dua edenler,  diğer tarafta ise döviz ve altın üzerinden borçlanmış olanların kahroluşu...Pandemi döneminde kısıtlanmış olan insanların çoğu gerek banka, gerekse kredi kullanma imkânı  olmayanlar ise eşinden dostundan borçlanma yoluna giderek zorlu dönemi bir ümitle atlatma düşüncesiyle hareket etti. Borçlananlar da, ya döviz yada altın olarak borçlandı elbette. Eş dost da olsa, bu paralar geri ödenecek sonuçta. Türk parasının değer kaybetmesi, aynı zamanda borçlananların da değer kaybetmesi demek! Devletin, vatandaşlarına el atmaması, uzun vadede geri ödemek üzere nakit desteğinde bulunmaması, insanların birbiriyle borçlanarak yardımlaşma yoluna sevketti. Elinde malı mülkü olanlar, ödemelerini yapabilmek ve insan gibi yaşayabilmek için uygun fiyatlarla malını nakte çevirip ayakta kalmaya çalıştı. Nakti olanlar ise elindeki nakitleri kullanarak erittiler. Borçlarını bankaya ödeyemeyecek durumda olanlar, çekleri ve senetleri olanlar, ya ödemelerini faiziyle ötelemek zorunda kaldılar yada icra kapılarında sürünmek zorunda kaldılar. İnsani ihtiyaçlarını karşılayamayan ve borç yükü altında ezilen çoğunluklar, kahredici bir cehennem azabına terk edildiler. Daha da önemlisi ve belki de en kötüsü, toplumun devlete karşı olan güveni diplerde dolaşıyor...Canı acıtan yangına su  atmak yerine benzin dökmekle meşguller. 

Böyle zamanlarda kötülüğün temsilcisi olan şeytan işbaşında sizin anlayacağınız. Borçlanarak büyüme politikası dayatılan Türk insanı, bunun bedelini çok ağır biçimde ödüyor elbette. Sizde yangın olmasa da, yangın alev alev büyüyor. Siyasetçiler de ha bire anketler yaptırarak halkın nabzını yoklamaya çalışıyorlar. Bundan memnun olanlar da var elbette. Ekonomik buhran, hükümetin oylarını düşürecek,  bazı muhalifler ise bağırıp çağıracak halkın menfaatini savunuyormuş gibi! Ama aslında öyle değil sevgili dostum; iktidar yıpransın da, başkaları bundan yararlansın, başkalarının oyları artsın; erken seçim çağrıları vs...Bütün  olup bitenler karşısında sanki siyasi bir çözüm yokmuş gibi davrananlar aslında hiç de Türk toplumuna karşı samimi değiller. Erken seçim çağrısı yapmakta çok geç kaldıkları gibi, erken seçim zamanında olacak diye direten iktidar kanadıyla dalaşıp duruyorlar. Demokrasilerde çözüm her zaman elbette vardır; gerçekten ülkesini düşünen siyasetçiler, iktidarın her türlü direnişine ve vurdumduymazlığına karşı, ellerinde en önemli vatanseverlik kozunu kullanmayı düşünmüyorlar...Millet Meclisindeki millet ittifakındaki muhalif partiler, eğer ülkelerini seviyorlarsa, derhal istifa edip ülkeyi, 3 ay içinde erken bir ara seçime götürmek zorundalar.

Yoksa birileri ekonominin kitabını yazmaya; körler ve sağırlar birbirini ağırlamaya devam edecek; olan da millete olacak, bizden söylemesi...

Velhasılı kelam sevgili dostum; millet ve insanlık sevgisiyle dolu olan ve insanlık için canını verebilen insanlardan bugünlere geldik açıkçası...Karaktersiz, şahsiyetsiz ve korkak siyasetçilerle bir arada yaşamak ne büyük bir sanssızlıktır; bir bilseniz!