"Tarih tekerrürden ibarettir" sözü, gelişmiş memleketlerin asla kabul etmediği bir tezdir sevgili dostum!

Devletlerin ve toplumların tarihinde, büyük travmalar yaratan olaylar karşısında, yönetici zümreler her daim bir benzerinin yaşanmaması için tedbir almakla kalmaz; aynı zamanda, felaketlerin yaşanmaması için ciddi yaptırımlar uygularlar ve yeni bir dünya görüşü ortaya atarlar...

Ya biz ve bizim gibi ülkelerde ise "tarih tekerrürden  ibarettir" deyip teslim olmuşuz; kaderin cilvesine sığınmışız; çoğunlukla felaket veya musibet ya da bela demişiz...Aynı  saçmalıkları zaman, mekan ve insanlar farklı olsa da,  yasamayı bir doğal zorunluluk yada ilahi bir ceza olarak değerlendirmişiz; bir süre sonra yaraları sarmışız vs...Olaylar unutulmuş; normal günlük yaşamın cenderesi içinde boğuşup giderken, felaketlerden bir türlü kurtulamamışız. 
Sevgili dostum; ateşin kavuruculugu ve yakıcılığı karşısında ne yapabileceğimizi hep ertelemişiz.

Ertelemekle kalmamış; sanki bir daha karşılaşmayacakmışız gibi unutup gitmiş veya ihmal etmekle geçirmişiz günleri.
Ateş, ışık ve aydınlık olduğu kadar yakıcıdır sevgili dostum; yakıcı...

Art arda gelen yangın haberleri ve hüzün verici görüntüleri yüreğimizi dağlıyor. Hem insanların, hem de doğanın zarar görmesini elbette hiç kimse istemeyecektir. Belki de isteyenler vardır; öyle anlaşılıyor.

Yangın bahanesiyle, dikkatleri dağıtmak ve zamanı ötelemek, gündemi değiştirmek, hep birbirini şu layarak paye edinmek  adına ona buna suçu atarak, tamamen siyasi olan entrikaları da unutmamak gerekir. Tarih onlarca imparatorluğun saray entrikalarını anlatır durur; Osmanlıda ve diğerlerinde olduğu  gibi...

Yaşanan bu facia karşısında muktedirler, halen kendisine muhalif olanlara karşı acımasızca bir tavır sergiliyorsa ve muhalefet de hiçbir öngörüsü olmayan adamları kameraların karşısına çıkarıp sadece ukalalık yapmalarından ve egolarını tatmin etmelerinden, saçma  sapan siyasal bir atmosferden be kargaşadan  bahsediyoruz.

Ekranlarda ve gazetelerde hukukçusundan gazetecisine, belediye başkanından siyasetçisine uzanan kısır döngü tartışmalara boğulmuş; her zamanki gibi, beş para etmez fikirleriyle memleketin bütün gerçekliğini arka plana atmanın peşine düşmüşler...
Yangın felaketini, "doğanın can çekişmesi" olarak adlandırır içinde gerçekten doğa sevgisi ve duygusu olanlar! Ya sevmeyenler; ruh hastası kimlikleriyle ortalıkta dolaşıp durur; "bir sana, bir bana" hikayesini unutur giderler veya öylesine gitmek isterler... 
Velhasılı kelam sevgili dostum yanan canlar, yanan yüzler, yanan ağaçlar, bitkiler ve hayvanlar hepsi de yeryüzünün bir ümmeti olarak anılırken, bir gerçekçi çözüm önermek ve insanı mesajlar vermek yerine sadece dalaşmakla uğraşıyorsunuz!
İnsanlara kameraların karşısına çıkıp eskiye dönük hikayelerden, akıl ve mantıktan bahsetmek yerine, öncelik elbette insanın gerçekliği olan duygusal yönüne dokunmalısın ; gönlüne işlemelisin...Ancak, yangından pirim yapmak isteyip de, bundan her türlü  fayda sağlamak isteyenlere söylenecek tek söz:
" Ocağına ateş düştü"  ya da "Ateş düştüğü yeri yakar olacaktır. 
Hayat, şakaya gelmeyecek kadar ciddi bir süreç sevgili dostum; ancak kendini paralayacak kadar da bir o kadar da ciddiyetsiz bir kulvardan ibaret!