"Alemin, bana yaptığı ne kadar çok olursa olsun; benim, bana yaptığım hepsinden fazladır." diyen Oscar Wilde ile "İçimizde, bu kadar perişan hale getirilmeseydik; dışımızda bu kadar hürmetsizliğe uğramayacaktık..." diyen Necip Fazıl Kısakürek, Türkiye gündemini kısaca özetliyor sevgili dostum!

Ne güzel bir duadır; "Allahım merhametsizleri bize musallat etme!"

Dürüstlükten, doğruluktan, gerçeklikten, şefkatten, sevgiden ve merhametten uzak bir siyaset sahnesini izlemekle meşgulüz sadece...

Evet sevgili dostum; bu millet, bunları hak etmiyor! Bu manzara Türkiye'ye yakışmıyor! Yakıştıranlara ve reva görenlere de yazıklar olsun!

Kutsal kitabımızın bize verdiği referanslar ve öğütlere gelirsek:

"Nasılsanız, öyle idare edilirsiniz...Siz nasıl olursanız, yöneticileriniz de, öyle olurlar...Bir kavim, kendini bozmadıkça, Allah onları bozmaz...Davranışları sebebiyle, zalimlerin bir kısmını, diğer kısmına yönetici yaparız...Allah, her dönemin hükümdarını, halkın kalbine göre gönderir.  Onları düzeltmek isterse salih birini, helâk etmek isterse kötü birini hükümdar olarak gönderir...Sahip  oldukları bolluk ve refaha kapılıp şımaran, zalimdir...Helâk  edilen geçmiş toplumlar içinde şayet sorumluluğunu bilen, kötülüğü engellemeye çalışan akıl ve basiret sahibi insanlar çoğunlukta olsaydı; bu toplumlar helâka maruz kalmazlardı. Zira Rabb'in, bir toplumu, zulüm ve haksızlık yapmadığı halde, sebepsiz yere helâk edecek değildir..."

Açıkçası, oturup düşünmemiz, analiz ve kritiğini yapmamız gereken çok konu var sevgili dostum!

Bir şeyin altında ne varsa, kaymağı da o cinsten oluyor.  Yoğurdun üstünde yoğurt kaymağı, sütün  üstünde süt kaymağı, şapın üstünde şap kaymağı...!

Ne çağdaş akıldan, ne de ilahi kelâmdan ilham alamıyoruz; inadım inat, pupa yelken gidiyoruz; rüzgâr nereye taşırsa misali! Çözümün,  sorunların içinde olduğunu unutuyoruz sürekli...İnsanların arasındaki tartışmaları birer maç gibi görüyoruz. Amaç birbirine gol atmak değil, birbirini anlayabilmek ve bir şeyler katabilmek olduğunu düşünemiyoruz. 

İyileşmek için önce hasta olduğumuzu kabul etmemiz; sonra da tedavi yöntemlerini uygulamamız gerektiğini bilsek de, ne yazık ki hep göz ardı ediyoruz. En değerli şey olan zamanı ve toplumsal sağlığımızı riske atıyoruz; heba ediyoruz malesef...!

Velhasılı kelam sevgili dostum; millet, dertli olmayı geçmiş; hastadır artık! Milletin derdine deva olmak değil; şifa olmak zamanıdır...
"Durum" diye bir lâf var; buyrun size durum...!

Güneş olduğu yerde duruyor; doğup batan biziz aslında...

Sen, sen ol sevgili dostum; bu dünyada, yavan ekmek ye, ama ruhunu pazara  çıkarma; rahatlık uğruna manevi özgürlüklerinden   vazgeçme! En tehlikeli yalan, insanın kendine söylediğidir!