Öyle bir zamandayız ki, herkes menfaatine göre bir yol tutmuş gidiyor; dünyalık da "kapanın elinde" kalıyor!

Saray denilince akla hep tarihin derinliklerinde yaşanılan saray entrikaları ve komploları geliyor sevgili dostum! Ne denilirse denilsin, saraylardan insan haklarını ve özgürlükleri geliştiren  yasaların çıktığı pek nadirdir. Her devletin ve milletin, bir zor zamanı veya zamanları olacaktır elbette. Yöneticileri aklı başında olan ülkeler, bu zor zamanları aşmada başarılı olurken, seviyesiz ve yeteneksiz liderler veya kadrolar ise felaketin üstüne inatla benzin dökmekle meşgul olurlar. Onlar, kendileri dışında kimsenin rahatlığını ve huzurunu istemezler; saldıkları korkudan ve kaygıdan beslenirler. Toplumlarını sindirmeyi en pratik yöntem olarak görürler...

Günümüzde olduğu gibi, buhran dönemlerinde, akıl almaz vaatler vererek ve insanlara bol keseden dağıtarak adeta tavuk gibi yemlerler. Yiyen yer tabi! Yemeyenler ve gerçekleri dile getirenler ise hep aşağılanır; yadırganır...

Bazıları bildiklerini anlatmak yerine ukalaca akıl vermeye çalışır,

Bazıları anlatılanları dinlemekten aciz,

Bazıları anlatılanların hepsini doğru zannederek inanır,

Bazılarının olan bitene sessiz kalması, bir şey bilmediği anlamına gelmez,

Çok konuşanın, çok şey bildiğini göstermez,

Bazıları herkesi kendine eşit görür; yanılır mı yanılmaz mı bilinmez,

Bazıları insanları küçük görmeyi akılsızlık, büyük görmeyi korkaklık olarak anlar...

Velhasıl kelam sevgili dostum; cesaret akıldan gelirse cesarettir; bilgisizlikten gelirse cehalet, felaket ve sefalettir. Yapılan her yanlış işin sonunda birileri bir fatura ödemekle mükelleftir. Nedense bu ülkede, siyasetçiler faturayı hep halka ödetmek gibi kolay bir yöntem bulmuştur. Kimse de, bugüne kadar buna ses çıkarmamıştır ve tartışmamıştır. Her seçim zamanında olduğu gibi, halkın arasına giren siyasetçilerin sempatik insan rolünü oynaması da, bizim gibi ülkelerde seçimlerin tamamen bir tiyatrodan ibaret olduğunu gösterir.

Hata yapan, bir daha yapmayacaksa özür diler geçer de sevgili dostum!

Ya sık sık tekrarlanan özür, hakarete eşdeğer oluyorsa ne yapacağız; hiç düşündün mü?

Böyle zor zamanlarda herkes yerinde kalabilir; yaşlı bir kadın veya erkek yerinde kalabilir; bir yüreksiz yerinde kalabilir; zulmün karşısında ayağa kalkmak ise adamların işidir sevgili dostum; unutma!

Zamanımızın en kötü tarafı:
"Oysa ki insan, insanın sevgisine ve alakasına muhtaç iken, ortada ne sevgiden ne de alakadan eser yok...!"

Unutma sevgili dostum! Çağdaş bir hukuk düzeni yoksa, refah da yok, insanlık da...! Ali Baba'nın bir çiftliği var hikâyesinde olduğu gibi...
Devleti bir nimet kaynağı olarak görüp yiyen de var; yemeyen de! Çağdaş dünya, tek adama değil, tok adama itibar ediyor sevgili dostum; tok adama! Sonra bakıyorsun, mutlu bir toplum olma yolunda büyük mesafeler alınıyor. 

Geri kalmış ve kültürsüz toplumlar, ya siyasetle, ya dinle, ya milliyetle ya da sporla uyutulurken, başkaları insan gibi hür ve müreffeh yaşamanın yollarında  ilerledikçe ilerliyor. Sonra da kendi ezikliğimizi örtbas etmek için ağzımıza hangi yalan geliyorsa söylemekten kaçınmıyoruz...

Yalanı birbirimize söylüyoruz sadece; inanan da var inanmayan da...

İşte böyle!