Farkında mısın sevgili dostum; yüzde elli artı bir ile cumhurbaşkanlığı başkanlık sisteminin getirdiği kural, herkesi nasıl da bir arayışa sürüklüyor? İttifaklar savaşı sanki. Yok şu parti dinci, şiddetçi; yok şu parti terörist ve bölücü diye dursunlar; bütün sorun en küçük oy oranının bile önemli hale gelmesi. Elbette seçimden sonra siyasette çok büyük dalgalanmalar olacak böyle giderse...Ne yazık ki, bu seçim konusunu memleket için tatlı bir yarış haline getiremediğimiz gibi, işi nefrete kadar götürdük vesselâm!

Herkesin malumudur ki, bir ülkede, güçlü muhalefet partileri veya liderlerinin varlığı o ülkeyi daha müreffeh ve daha demokratik kılıyor. 
Ülkede öyle bir hükümet boşluğu var ki, hemen herkes, birbiriyle yarışırcasına atıp tutuyor. Çoğu paylaşımlara bakınca, işin kahvehane mütefekkirliğinden ibaret olduğu anlaşılıyor. Doğru bilgiye sahip olmadan yorum yapanlar çoğunlukta ve onların sesi çıkıyor üstelik! Ülkenin istatistik kurumunun her değerlendirmesi şaibeli ve siyasi bulunduğundan, kimin neye ve kime inanacağı da meçhul...
Aklı selim insanların ne dediğine kulak vermekte yarar var elbette...Ülke yönetimine talipli olan yeni siyasi aktörler, öncelikle milli savunma sanayi girişimlerini desteklemeye devam edeceklerini açıkça beyan etmek zorundadırlar. Aksi takdirde, iktidarın elinde yerli ve milli silah ve araçların hepsi bir propaganda malzemesi olarak  kullanılmaya devam edecektir. Burdaki en kritik söylem, ülkenin bu yatırımlarla uluslarası itibarının korunması ve Türkiye damgasının canlı tutulması olacaktır...

Resmî kurumların ve özellikle TÜİK'in gerçek enflasyon rakamlarını açıklamaktan aciz olması, bu kurumun tamamen hükümet baskısında olduğunu gösteriyor. Gerçek rakamların saklanması, kısa vadede yönetenlere prim sağlasa da, uzun vadede iş çıkmaza giriyor...
Kamulaştırma davalarında, devletin özel mülkiyet üzerindeki zorbalığı ve insanları mağdur etmesi de ayrı bir konu...
Siyasal partiler ve seçim yasasının çağdaş ülkelerde olduğu gibi daha demokratik bir zemine oturtulması, siyasete renklilik getireceği gibi, siyaset dışındaki  yetenekleri de teşvik edecektir; sorumluluk almaya...

Nerdeyse bir ömür sigorta primi yatıran insanlara, emekliliklerinde gerçekçi olmayan maaşlar vermek de insana ve emeğe değer vermediğimizin bir göstergesi. "E ne yapalım devletin gücü bu kadar!" deyip kestirip atamazsın sevgili dostum!
Siyaseten yandaşlık, resmi kurumlarda torpil ya da iltiması da etkili kılıyor. Herkes kendi adamına oynuyor açıkçası. Ya yetenek? Çok da önemli değil kısacası. Bizden olsun taştan olsun! Nasıl olsa öğrenir işi görüşü egemen...

Bu arada söylemeden geçmeyelim; tarihsel mazimizde ayrıcalıklı olmayı seven bir millet olarak, bu hastalığımızın tedavisi için daha çok yol almak gerekiyor...Hani eşitlik, nerede bilinmez? 

Bir ülkenin seçilmişlerinin dünya görüşü, o ülkenin de kaderini belirliyor sevgili dostum! Milletin vekilleri denilince, aklınıza çok donanımlı insanlar gelmiyor değil mi? Her bir milletvekili mutlaka ama mutlaka kendini aşmak istiyorsa iyi derecede yabancı dil bilmesi ve yurt dışı görmüş olması önemli bir ayrıntı elbette...
Sürekli talimatlarla, torba yasalarla yol alan bir hükümet, sürekli yap boz oynarcasına, deneme yanılma yöntemi ile milletin kaderini de belirlemiş oluyor. "En kötü düzen, düzensizlikten daha evlâdır derler" ya!  Ülkeyi yönetenlerin böyle bir lüksü olamaz sevgili dostum! Sürekli af çıkarmak zorunluluğu hisseden hükümetin, bilinçaltında suçluluk duygusu olduğunu da unutmamak gerek!

Ortada bir anayasa ve hukuk düzeni var olduğunu söylesek de, muktedirlerin hukuk tanımamazlığı, belki de en büyük felaketimiz olacak! 
Bütün hukuk sisteminin baştan aşağı gözden geçirilmesi, güncel sorunlara çözüm getirmesi gerekirken, zamanında tecelli etmeyen bir adalet anlayışı artık çağdaş dünyada yok sevgili dostum!

Ticaret hayatına şöyle bir baktığında, sektörler kendi kulvarında ve mecrasında akıp giderken, kimsenin mal ve hizmet maliyeti yapması da mümkün olamıyor. Kimse gelecekte ne olacağını kestiremediğinden, fiyatlar da hep üst perdeden belirlenmiş oluyor.
Karşılıksız çek ve senet sorunu ticari dengeleri alt üst ederken, hukuk yapıcılar nedense bu konulara el atıp kökten değişimleri gündeme getiremiyor. Kimsenin aklına teminatlı çek ve senet uygulaması gelmiyor sanki!

Borçlu borcunu ödeyemediği,  alacaklının da alacağını alamadığı bir piyasada, varın gerisini siz düşünün...
Özel sektörden tahsil edilen sosyal güvenlik primlerinin hükümet tarafından şişirildikçe şişirilmesi, girişimcileri yıldırmakla kalmıyor; sigortasız eleman çalıştırma ya da sığınmacıları karın tokluğuna çalıştırma yoluna sürüklüyor...Makul ve ödenebilir bir sigorta prim bedeli sağlamak  la birlikte, en büyük ceza yaptırımın, sigortasız işçi çalıştıran işletmelere yapılması ortak bir menfaat olacaktır kısacası... 

Velhasılı kelam sevgili dostum; iktidarıyla ve muhalefetiyle, herkes milletin zaaflarından yararlanarak oy devşirme peşinde koşuyor açıkçası. Ya sonrası ne olacak diye düşünen varsa da, kimse onlara kulak asmıyor. Herkes fırsat bu fırsat deyip siyasetçiden rüşvet üstüne rüşvet talep ediyor. Kim daha çok verirse kafası yani...

Hani bilge adam diyordu ya sevgili dostum;

"Eğer hakkımda başkalarından kötü bir hikâye duyarsan; öncelikle şunu bilmelisin ki, benim o insanlara iyi davrandığım zamanlar olmuştur. Ama bunu sana asla anlatmazlar!"

İşte tam da bundan...!

Hayata, gençliğin penceresinden bakarsan; hayat sonsuz derecede uzun bir yolculuk gibi görünse de, yaşlılıktan bakınca, çok kısa bir geçmişi anlatır vesselâm!