Hukukumuzda aile konutu ile kastedilen; “eşlerin ve varsa çocukların birlikte yaşadıkları ve ailenin yaşam merkezi” olarak kabul edildiği konut olmaktadır. Kısaca aile konutu, Türk hukukuna, Türk Medeni Kanunu ile kazandırılmış olan önemli bir hukuki müessesedir. Bu nedenle eşler arasında boşanma davası açılması durumu dahi bu niteliği ortadan kaldırmayacaktır. Aile konutu eşlerden birisi tarafından kira ile sağlanmışsa; diğer eş kiralayana yapacağı bildirim ile sözleşmenin tarafı haline gelmektedir. Bu durumda bildirimde bulunan eş kira sözleşmesi uyuşmazlıklarında diğer eş ile birlikte müteselsil sorumlu olacaktır. Nitekim Türk Medeni Kanunu'nun 194. maddesinde de belirtildiği üzere, eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedememektedir. Dolayısıyla sözleşmenin tarafı olmayan eş kiraya verene yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı haline gelerek diğer eş ile birlikte kira ödemelerinden sorumlu olacaktır. Ayrıca kanunda söz konusu bildirim için bir şekil şartı öngörülmemekle birlikte whatsapp, sms ve e-posta gibi araçlarla yapılan bildirimler de geçerli olmaktadır. Bu hükümler karşısında aile konutuna ilişkin kira sözleşmesinin diğer eşin rızası olmadan feshi ve kira sözleşmesinde adı geçmeyen için fesih gerekçesiyle konuttan tahliye ettirilmesi mümkün olmadığı gibi Türk Borçlar Kanunu 349/3. maddesi hükmü kiraya verene “Kiracı olmayan eşin kiraya verene bildirimde bulunarak kira sözleşmesinin tarafı sıfatını kazanması halinde kiraya veren fesih bildirimi ile fesih ihtarına bağlı bir ödeme süresini kiracıya ve eşine ayrı ayrı bildirmek zorundadır.” şeklinde konuya ilişkin bir yükümlülük öngörmüştür.
Ayrıca Türk Borçlar Kanunun 349. maddesinde de kira sözleşmesinin tarafı olmayan eşin, bildirimle sözleşmeye taraf olması durumunda kiraya verenin tahliye talepli icra takibini, her iki eşe birlikte yöneltmesi gerektiği de hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla bu durumda kiracılar arasında zorunlu takip arkadaşlığı söz konusu olacaktır. Örneğin, dava konusu olayda kira sözleşmesinin tarafı, sadece evden ayrılan eştir. Diğer eş ise, kiralayana böyle bir bildirimde bulunmadığından sözleşmenin tarafı olmayacak ve dolayısıyla kira sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklarda eşi ile beraber müteselsil sorumluluğu da olmayacaktır. Bu durumda tahliye talepli icra takibinin sadece kira sözleşmesinin tarafı olan eşe yöneltilmesi gerekecektir.
Öte yandan kural olarak, eşlerden birisi diğerine karşı ve ona tebaan taşınmazda oturduğunda boşanma gerçekleşse dahi İcra İflas Kanununun 276/f.4 maddesi hükmü gereğince üçüncü kişi konumunda olmamaktadır. Zira üçüncü kişi konumunda olan haklı neden ile işgalde olduğunu gösteren resmi bir belge sunmazsa derhal tahliyesi istenebilmektedir.
EŞLERİN AYRI YAŞAMASI HALİ
Kural olarak aile konutu niteliği, evlilik birliği sona erene kadar devam etmektedir. Buna bağlı olarak da Medeni Kanun’un 194. maddesinde öngörülen rıza şartı, eşlerin ayrı yaşadığı dönemde de aranmaktadır. Nitekim eşlerin fiilen veya hukuken ayrı yaşamaları bu hükmün uygulanmasına engel olmamaktadır. Türk Medeni Kanunun 194/f.1 maddesinde öngörülen rıza şartı evlilik birliği devam ederken eşlerin ayrı yaşaması halinde de uygulanacağından, kıyas yoluyla Türk Borçlar Kanunun 349. maddesi hükmünün de eşlerin ayrı yaşaması halini kapsayacak şekilde uygulanması gerektiği kabul edilebilecektir. Dolayısıyla evlilik birliği devam ederken eşlerin ayrı yaşaması halinde kira sözleşmesinin tarafı olmayan eş, bildirimle kira sözleşmenin tarafı haline gelmemişse, bu durumda tahliye talepli icra takibinin sadece kira sözleşmesinin tarafı olan eşe yönlendirilmesi gerekmektedir.
Bir diğer husus taraflar arasında boşanma davası açıldıktan sonra ayrı yaşamaları halinde kira sözleşmesinin tarafı olan eşin su, elektrik ve doğalgaz gibi abonelikleri kapatması durumunda evde yaşayan diğer eşin abonelikleri açtırabilmesi için nasıl bir yol izlemesi gerektiğidir. Bu kapsamda her ne kadar kira sözleşmesinin tarafı olmayan eş kiralayana bildirimde bulunarak Türk Medeni Kanunun 194. maddesi gereğince kira sözleşmesinin tarafı haline gelse ve kiraya verene karşı artık kiracı sıfatını kazansa da, maalesef aboneliği açtırmak için kurumlara gittiğinde kira sözleşmesinde adı yazmadığı gerekçesiyle abonelik açtırma işlerini yaptıramamaktadır. Bu hususta abonelik kurumları mahkeme kararı istemektedir. Bahse konu mahkeme kararı ise aslında doğrudan aboneliğe ilişkin bir karar değildir. Ancak bu şekilde eşin, aile mahkemesinden “aile konutu tahsisi ve yararlandırılması” talebinde bulunarak, aile mahkemesinin aile konutunu kira sözleşmesinin tarafı olmayan “eşe tahsisi ve yararlandırılması” yönünde ara karar tesis etmesi durumunda –özellikle çocuk varsa bu karar ivedilikle verilmekte- bu tahsis kararını gören kurumlar kapatılan abonelikleri konutun tahsis edildiği kişi üzerine açmaktadır. Bu noktada son olarak belirtmek gerekirse kiralanan konuttan ayrılarak abonelikleri kapatan eşin de cezai sorumlulukları bulunmaktadır. Dolayısıyla şikayet edildiği takdirde, eşin diğer eşin yaşadığı konutun aboneliklerini kapattırarak susuz, elektriksiz bırakması Yargıtay tarafından Türk Ceza Kanunun 233. maddesinde düzenlenen “aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlali” suçu olarak değerlendirilmektedir.(Y.4.CD, 2013/17388 E., 2015/32944 K., 02/07/2015 Tarihli ilamı)
Av. Begüm Gürel & Stj. Av. İpek Mengilli
KAYNAKLAR
1. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.6098.pdf
2. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu, https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.4721.pdf