Şu bir gerçek ki sevgili dostum; her canlı hassastır ve ne kadar güçlü olursa olsun sağlık sorunları ile karşılaşır. Uçamayan kuş cinslerinden olan tavuk ve horozlarda da, zaman zaman gribal enfeksiyonlar yaşanıyor...Bir sabah kalktığınızda, kümesin bekçiliğini yapan horozların sesinin kesildiğini anladığınızda hiç şaşırmayın ve endişelenmeyin ölecek mi diye...Hayvan bilimi, işin bir sır olmadığını elbette açıklıyor. Enfeksiyon kapmış bir kanatlının sesinin çıkmaması gayet doğaldır diyor veterinerler. Dedik ya her şeyin bir ilmi var! Hayvanı, bizatihi antibiyotik veya sirke ile tedavi edebiliyorsunuz. Hatta hayvana zorla içirilen sirke onda bir şok etkisi yaratıp bayıltabiliyor da...Ama korkmayın; bu bayılma veya şok geçici. Bir süre sonra kendine gelip toparlamaya başlıyor ve tekrar eskisi gibi olmasa da, en azından kısa bir süre sonra ötmeye başlıyor. Horoz bu sevgili dostum; şu saatte öt, bu saatte ötme diyemezsin! Gün açmaya başladığında, sanki herkesi uyandırmak gibi bir görev edinmiş kendine...Herkesin malumu olan aksilik ise zamansız öten horozlar malesef. Bu cinsten olanlar, pek makbul kabul edilmiyor. Hatta zamansız öten horozun kafasını kesenler de yok değil...Sadece bu mu, hayvanlar aleminin tecrübeleri...?Değil elbette! Mesela, inek ve koyunlar araziye yayılırken, ahırdan çıkarılırken ağızlarına zorla kalın tuz sürülür  ya da yedirilir; bir panzehir etkisi yaratmak için! Yabani otlara karşı zehirlenme tehlikesine tedbir olarak. Eski bir gelenek bu aynı zamanda. Bu kadar değil tabi. Bir de hayvanlara, ahırlara sokulurken ılık tuzlu su içirilmesi de şifa niyetine yapılan işlerden...

Velhasılı kelam sevgili dostum; horozun sesi kesilebiliyor da, eğer tedavi edilirse açılabiliyor da... İnsanlar da öyle değil mi? Her devrin adamı da farklı ruhu da! "Nakit kraldır" deyip konuşmayı, hatta bağırıp çağırmayı, hakaret etmeyi kendine görev edinen tiplerin yanında, makamların  arkasına saklanarak, kötülük yapanların ve böbürlenen tiplerin dünyası bu dünya sanki...! Lâkin her şeyin bir sonu var sevgili dostum! Tarihin derinliklerinde öyle kayıp isimler var ki, kendini vazgeçilmez sananlardan...Bilgenin dediği gibi, "toprağın altı, kendini  vazgeçilmez sanan insanlarla dolu..."

Hani bir de, savaş sevici, bozguncu ve kan dökücü tipler var ki, bunlar insanlık var olduğu sürece hiç bitmeyecek; ama sayılarının zaman zaman azalıp zaman zaman artacağını da unutmamak gerek. Sen bakma "dünya boş" diyenlere...Esas dolu ve rengarek olan dünya, boş olan ise insanlar sevgili dostum...Nasıl ki ahlâksız dindarlık olmuyorsa, ahlâksız bir yaşam ve adalet de olmuyor... "Savaşın Sonunu Yalnızca Ölüler Görür!" diyen bilgeyi de burada anmadan geçmeyelim...