Bu yazıda, kalemimiz döndüğünce duygusal zeka, güçlendirici liderlik açısından Godfather serisini, bazı replikleri ve Don Vito ile Michael Carleone karakterlerini değerlendiriyor olacağız

Yağışlı, yağmurlu, ıslak, iç karartan bu gri havalarda dokuz saatlik ihtişamlı bir yolculuk ve Sicilya sıcaklığını istiyorsanız Godfather film serisinin başına geçmenizi teklif ediyoruz. Senaryosu, oyunculukları, müzikleriyle gelmiş geçmiş en iyi filmlerden biri olan hatta efsane-dahi yönetmen Stanley Kubrick'in tabiri ile ''Sinema dünyasının en kült filmi'' diye tanımladığı yedinci sanatın kalbini oluşturan ve haliyle en çok konuşulanı konuşalım istedik bugün. Bu zamanının ötesinde olan başyapıt hakkında çok şeyler yazıldı, söylendi, gruplar kuruldu halen de mesajları ve yorumları evrende yankılanmaya devam ediyor...

Üçlemenin ilk bölümü 1972 yılında yani yaklaşık 50 yıl önce çekilen Amerika'ya göç eden Sicilyalı mafyatik bir ailenin dramını anlatan bu inanılmaz filmin diğer bölümleri 1994 ve 2000 yıllarında geldi. İlk film, üçü Oscar olmak üzere toplam 29 ödül aldı. 85 milyon dolar ile en çok para kazandıran film oldu. Sonrasında gelen birçok mafya filmine kaynak olan bu muhteşem filmin romanı ise 21 milyon satmıştır.

Bu başyapıt bir mafya filminin çok daha ötesine geçerek hayata dair mesajları ve unutulmaz replikleri ile bir anlamda gizli kişisel gelişim kitabı ve ilham kaynağı haline dönüşmüştür. Güç ve güçlendirme kültürü açısından da dikkat çeken birçok sahne ve diyalog üzerine örülüdür.

Filmle ilgili diğer kısa ve önemli bilgiler olarak; en başta senarist (M. Puzo), yönetmen (F. Copolla) ve oyuncuların (Marlon Brando ve Al Pacino) yapımcı stüdyo tarafından ''istenmeyen adamlar'' olarak kodlanmasına rağmen bu insanların bir şekilde bir araya gelerek ortaya çıkardıkları büyüleyici bir başyapıttır. Amerika'ya göç etmiş Sicilyalıların bilinen portakal yetiştiriciliği (Sicilian blood orange) ötesinde seri boyunca portakal metaforu ne zaman kadraja girse; gelmekte olan şiddet, ölüm ve korkuyu işaret etmesi uzun süre portakallarla insanları göz göze gelemeyecek hale getirmiştir. Baba (Don Vito Carleone) oynayan Brando'nun rol için seçmelere katıldığında yanaklarını pamukla doldurarak buldog cinsi köpeğe kendini benzetmeye çalışması film boyunca da alt dişlerinin ön kısmına demir protezler yerleştirerek canlandırdığı karakterin gücü, bir sahnede kesik at başı kullanılması da filmi enteresan kalan diğer bilgilerdir. Bir yanda sıcak Sicilya sokak sahneleri ve huzur veren doğa görüntüleri ile doğulan yere özlem yansıtılmakta diğer yandan New York sokaklarında dev binalar arasında geçen hareketli, stresli ve şiddetli yaşam ile insan ruhlarında yaşanan çelişkiler çok güzel yansıtılmaktadır.

Bugün burada kalemimiz döndüğünce duygusal zeka, güçlendirici liderlik açısından bu seriyi ve bazı replikleri daha önce yayımlanan "Güç ve sıcaklık" başlıklı yazımın ışığında da Don Vito ve Michael Carleone karakterlerini değerlendiriyor olacağız. Çift kanatlı bir liderlik mi yapıyorlar, tek kanatlı mı? Güç kültürü üzerinden mi yükseliyorlar? Güçlendirme kültürü üzerinden mi?

Çift kanatlı liderlik, kendini aklınla başkalarını kalbinle yönetmek demektir. Bir kanatta öz-kontrol/yönetim diğer kanatta ise empati ve şefkat dilini kullanabilme becerisi bulunur.

Her ne kadar seri boyunca Michael'in dönüşüm öyküsü izlenmekte olsa da, ilk filmde Brando'nun içini ihtişamlı oyunculuk yeteneği ile doldurduğu, ölse de ölümsüz kıldığı, güçlü ve güçlendirici Don Vito karakteri üzerinde diğer bölümler yükselmektedir.

Bolca alfa erkek bulunduran ve eril enerjinin çok yüksek olduğu üçlemenin insanları etkilemesine Brando, Al Pacino, Robert de Niro'nun muhteşem oyunculuk yetenekleri üzerine son bölümde katılan Andy Garcia'da karizmasıyla destek veriyor. Kendisinden vazgeçmiş özellikle erkek izleyiciler için güç yayan karakterlere öz-hayranlık duyulması genelde kaçınılmaz hale geliyor. Filmde fışkıran eril gücü dengelemek adına yönetmenin düğün ve merasimleri uzun tutması ayrıca 61 ayrı yemek sahnesi kurması bu şekilde anlaşılır olsa gerek diye düşündürüyor insana.

İlk bölümün başında yer alan ve 45 dakika süren düğün sahnesi aile ve sıcaklık kavramlarını yansıtıyor. Neredeyse tüm karakterler arzı endam eder bu sahnelerde. Sicilyalı bir ailenin geleneksel yaşam tarzı Amerika'ya taşınmıştır. Yeni kanal dizilerindeki gibi farklı eğilimler gereksiz soslandırmalar yoktur. Her şey sahicidir. Zamanın ve kültürün ruhu birebir yansıtılmaktadır. Bir yandan film sıcaklık üflerken eş zamanlı olarak babanın gücünü, ne olduğunu ve nasıl senkronik olarak güç ve sıcaklık yayabildiğini, düğün esnasında yardım dilinen bir adama bile zaman ayırması ve gücünü paylaşması seyirciye yansıtılır. Baba yeri geldiğinde kendisini aklıyla ve öz-disiplini ile yöneten güç, yeri geldiğinde şefkat dili ile sıcaklık üfleyebilen ve bunları hep sevgi ile besleyebilen çift kanatlı güçlendirici bir lider olduğunu daha ilk sahneden itibaren seyirciye derinden hissettirir ve onları Baba kimliği ile kucaklar. Film boyunca da kendini aklıyla başkalarını kalbiyle yönetmenin varoluşsal bir yaşam için ne kadar değerli olduğunu, çift kanatlı nasıl uçulduğunu ve arkasından diğerlerini nasıl inançla ve güvenle sürüklediği gösterilir.

''Size reddedemeyeceğiniz bir teklif sunacağım'' repliği çok dile getirilmiş olsa da, ikinci bölümde Don Vito'nun dul kadını evden çıkarmaya çalışan kişiyle olan repliğinde ''Teklifimi kabul etmezsen beni üzmüş olursun ve ben beni üzeni asla unutmam'' söz dizilimi öz-yönetim açısından muhteşem bir çerçeveleme örneğidir. Güç ve sıcaklık yine dengeli, sıralı ve senkronik olarak karşı tarafa yansıtılmaktadır. Babanın gücü üflerken inanılmaz bir şekilde sabırlı ve akılcı olduğunu görürüz aynı zamanda. Oysa ''Öfke reddi'' yapamayan, dürtüsel büyük oğlu Sonny'nin, her şeyi kişisel algılayan, yargılayıcı, yanıt değil tepki veren, proaktif değil reaktif tarzı ile Baba'nın tam tersi bir yapı arz etmektedir. Sonny'nin karşılaştığı durumlarda etki-tepki aralığını doğru şekilde açamadığı araya farkındalık, doğru düşünce ve doğru davranışı yerleştiremediğini görürüz. Kendisi, karşısındaki ve bütün için faydalı olanı seçemediği için hep kontrolsüzdür. Öz-yönetimi kadar, ilişki yönetiminde kötüdür. Aile fertleriyle olduğu kadar diğer insanlarla da yakıcı ve yıkıcı duygulara hakim olamayarak yaşadığı çeşitli şiddet dolu sahneler filmde aktarılır. Don Vito'nun ise yaşanan durumlarda tepkisel davranmayıp etki-tepki aralığını açması ve sabrı göz kamaştırıcıdır. Gerek tavsiyelerinde ve gerekse kararlarını alırken satranç ustası gibi hep doğru hamleler yapmaktadır. Oğlunu öldüren adam masada karşısında otururken bile sırf diğer oğulları ve bütün aile için duygularına hakim olup bütünün faydası için müzakere yapması insanı şaşırtacak boyuttadır. Daha sonra yerine geçecek olan oğlu Michael'in da öz-kontrolü çok güçlüdür. Ağabeylerinden o da bu yönüyle ayrılmakta Baba'ya benzemektedir. Michael'in iş görüşmelerinde ailenin gerçek düşüncelerini açığa çıkaran ve iş meselelerini sürekli olarak kişiselleştiren ve duygu hakimiyeti olmayan Sonny ile olan bir diyalogunda kullandığı ''It is not personal it is strictly business'' meşhur replikte ise iş hayatında olaylara kişisel olarak değil fayda açısından bakılması gerektiğinin altını çizer.

Babanın John Fontane ile konuşurken başka bir kadından gelen büyük oğlu Sonny'e ''Ailesiyle vakit geçirmeyen bir erkek asla gerçek adam olamaz'' repliği ise kendisine öz-liderlik yapamayan bir insanın öz-farkındalığı ve öz -yönetimi olamayacağını haliyle böyle birinin ne ailesine ne çalışanına, ne kurumuna ne de topluma katkı sunabileceği mesajını verir. Bu mesajları hiçbir zaman alamayan Sony'nin de filmdeki rolü ve ömrü de kısa sürede son bulur. Sonny'nin dürtüsel yapısı ile cinsellik ve şiddet eğilimleri nedeniyle öz ve ilişki yönetimi becerememesinin dışında ne öz ne de sosyal farkındalık sahibidir. Diğer kardeş Fredo'nun ise farkındalıkları yüksek olmakla birlikte öz ve ilişki yönetimi zayıftır. Hedonist tarzı, anlık yaşaması, anlık düşünmesi ve doğru seçimleri yapamaması nedeniyle hep seçileni oynamaktadır. Babası Don Vito zor zamanların yarattığı güçlü bir karakterdir. Oğulları Sonny ve Fredo ise rahat zamanların yarattığı zayıf karakterlerdir. Michael'da her ne kadar iyi zamanlarda doğmasına rağmen işler zorlaşmaya başladığında güçlü bir karaktere dönüşecek babası Don Vito'nun yerini alacak ama aynı zamanda onun kadar güçlendirici bir yönetim tarzı olabilecek midir? Çift kanatla uçmayı başarabilecek midir? Serinin devamı bu soruların yanıtlarını aramaya başlar.

Baba oğluna (Michael) koltuğunu devredeceği zaman Michael işin sırrını öğrenmek için şu soruyu sorar: ''Nasıl insanlara evet dedirtebiliyorsun?'' Don Vito cevap verir: ''Bir dağa tırmanırken ekmek kırıntılarını bırakırsan dönüşte onları toplarsın. Ben çok kişiye destek verdim. Okuyacak paraları yoktu. İşlerini çözdüm. Böylece gün geldiğinde beni kırmayacakları taleplerde bulundum. Talepte bulunduğumda da asla onları zorlayacak şeyler talep etmedim.'' Bu insanlara kendi potansiyellerini gerçekleştirmek için tohumlarını doğru toprak ve iklime taşıyacak zemini sunan güçlendirici kültürdür. İlişkilerde zihni değil duygudaşlığı katmak, karşılıksız cömertlik, bağ kurma sanatı açısından çok değerli yaklaşımlardır. Don Vito kendini aklıyla yönetmesini, başkalarını kalbiyle yaklaşmasını örümcek gibi ağ değil bağ kurmasını ister oğlundan. Ayrıca bir repliğinde Don Vito Michael'a dostluğun ve bağların önemini anlatırken ''Arkadaşlıklarınızı saygı ve güven üzerine kurun. Ailenizi seçemezsiniz, fakat arkadaşlarınızı seçebilirsiniz. İyi bir arkadaşlığın size getireceği avantajları düşünün. Benzer şekilde dezavantajları da, artıları ve eksileri dikkatlice tartın. Arkadaşlık her şeyden ötededir. Yetenekten de ötededir, hükümetten de ötededir, neredeyse aileye eşittir'' diyerek, insanın insanın kurdu olarak görüldüğü bir dünyada insanın insanın yurdu da olabileceğini hatırlatır.

Serinin ilk bölümünde asker üniformasıyla gelerek yanındaki sevgilisine ''Ben onlardan değilim'' diyen Michael iktidar olma hırsının erkek olmanın bir kusuru/hastalığı olduğunu er yada geç bu kusurun itildiği/saklandığı yerden çıkacağını belki ilk etapta bilememektedir. Daha sonra yaşadığı trajedilerle (babasının vurulması, ailesinin tehdit altına girmesi, birisini öldürmesi, İtalya'ya kaçması orada tanışıp evlendiği kadının gözü önünde havaya uçurulması, abisi Fredo'nun aileye ihanet etmesi) bilir ki diğer güç sahibi erkekler onu rahat bırakmayacak ve hep daha fazlasını isteyeceklerdir. O da kendini savunmak ve daha da güçlü olmak için hem sürekli büyümek hem de kendisi ve ailesi için bir güç alanı yaratmak zorunda kalacaktır. Sinema tarihinin en derin karakterlerinden Al Pacino (Michael Carleone) üzerinden erkek olmanın dramını izleriz sonrasında seri boyunca. İktidarını korumaya çalışan bir erkeğin nasıl canavarlaştığına, yabancılaştığına, yalnızlaştığına şahit oluruz adım adım. Don olduktan sonra öz-yönetimi ve duygu hakimiyeti olarak babasına benzer başarısı ile Michael ailenin sınırlarını daha da genişletir. İlişki yönetiminde ise bunu başaramaz. Başkaları ile olan ilişkileri yönetirken babası don Vito'nun yaptığı güçlendirici kültürü ve şefkat dilini kullanmayı ona verdiği tavsiyeleri unutmayı tercih eder. Bağ kurmayı, insanların hissettiklerini hisseden olmayı tercih etmez. Zihni hep ön planda tuttuğu için şefkat diline geçemediğini görürüz. Güçlü dinlemeler yaparken, empati yapmayı, insanlarla bağ kurmayı, gücünü paylaşmayı tercih etmez. Zihinsel olarak her şeye şüphe ve kuşkuyla yaklaşır. İnsanları güç ve korku kültürü ile yönetmeye çalışır. Oysa ki insanlar yönetilemez ilişkiler yönetilir. Gücünü ispatlamak için insanlık tarihinin en eski stratejisini uygulamaya koyar. Saygıyı şefkatle değil korkuyla ve güç kültürüyle sağlayacaktır. Korkuyu düşmanlarını yok ederek insanların zihinlerine yayar. Sıra abisi Fredo'ya geldiğinde bile geri adım atmaz, bilir ki geri adım attığı anda zorla kazandığı saygısını ve gücünü kaybedecektir. Michael için artık dışarıdan gelen müzik bitmiştir. Tek kanat uçmayı tercih etmiştir. İç ahenk olsa da dış ahenki sağlayamaz. Arkasındaki kalabalık büyüse de sadece yürüyen insanlar vardır babası gibi arkasından koşan tutkulu insanlar yoktur artık.

Don Vito gelecek zaman kipi olmayan Sicilya'da doğduğu için ayrıca şimdiki zamanı çok etkin kullanmaktadır. Amerika'da doğan ve zamanın ruhuna göre farklı bir paradigması olan Michael ile de bu noktada ayrışmaktadır. Don Vito geçmişe kök duygusu, geleceğe amaçlı bağlanabiliyor ve bu iki nokta arasındaki çift kanatlı uçuşu şimdiki zamanın enerjisinden beslenerek yapabilmektedir. Don Vito yeri geliyor torununa zaman ayırıyor yeri geliyor yardım için kapıyı çalan kişiye de zaman ayırıp bağ kurabiliyor, insanlarla anı biriktiriyor ve kalben besleniyor. Michael'in zihni ise ''Monkey mind'' şeklinde sürekli geçmiş ve gelecek arasında zıplayıp enerjisini boşa harcamakta ve haliyle şimdiki zamanı ve sevdiklerini ıskalamaya devam etmektedir.

İktidar Michael'a istemediklerini yaptıracak sevdiklerini de tek tek elinden alıp sonunda onu iktidarın zirvesinde tek başına bırakacaktır. Artık etki alanı çok büyümüştür, CEO'laşmıştır, yalnızlaşmıştır. Sadece zihinsel ve kontrolcüdür. Her şeye kuşku ve şüphe ile yaklaşmaktadır. Her şeyi gücünü kullanarak legalize etmiştir ama etrafında seveni de kalmamıştır. Her şeyi vardır ama kendisi varoluşun içinde yoktur. Aklı ve kalbi aynı dili artık konuşmamaktadır. Başarıları boş eller ve boş kalple karşılamaktadır. Bu kadar büyük bir iktidara rağmen varoluşsal bir iktidarsızlık içerisindedir.

Serinin son bölümünde ilk bölümdeki torunuyla oynarken ölen babanın tersine yalnız başına etrafında hiç kimse yokken ölmeye mahkûm olan Michael bu şekilde ölen ne ilk ne de son güç odaklı adamdır. Sahip olduğunu zannettiği gücün boyunduruğu altına girmiş bir adamın korkunç trajedisini oynamış ve sahip olduğunu sandığı her şey çoktan ona sahip olduğunu fark etmemiştir.

Bu arada şunu da ekleyelim: Brando'nun varoluşsal bir karakteri canlandırdığı baba rolü ilk bölümde bitmiyor. Baba olarak gerçek hayatta da var olmaya devam ediyor. Nerede derseniz? 1973 yılında 45. Oscar töreninde. Brando kendine verilen ödülü almak için törene gitmiyor ve yerine 26 yaşındaki genç bir Kızılderili kadını gönderiyor. Ödül sahibi olarak anons edildiğinde ise sahneye Sacheen Littlefeather geliyor ve Brando'nun ABD'nin Kızılderililere olan tavrını protesto etmek amacıyla heykelciği kabul etmediğini açıklıyor. Brando güç-severlerin doldurduğu salonda filmdeki gibi öz-gücünü tekrar göstermiş ve doğrudan yana öz-seçimini yapmıştır. Seçilmeyi reddetmiş kendi doğrularını seçmiştir. O günden sonra Kızılderilileri vahşi ve küçük gösteren fimler Holywood'da yapılmamıştır. Fimdeki güçlendirici rolüne Brando gerçek hayatta da devam etmiştir.

Son söz olarak da; Oscar dünya döndükçe bir kere verilecek olsa bile serinin birinci filmine nefes vererek onu başyapıt haline getiren bu efsane isme Marlon Brando'ya verilmesi gerekirdi diyelim ve büyük Usta'nın anısına saygıyla bitirelim.