Gerçek geçmişte olanlardır. Değiştirilemezler. Bunun için yapabileceğiniz bir şey yoktur. Asla üzülmeyin! Sorun gelecekle alakalıdır. Bu noktada bir şeyler yapabiliriz anlamına gelir
Ne zaman ''suç ve suçluluk'' la ilgili bir gündem olsa, Dostoyevski'nin ''suç ve ceza'' romanında yer alan bir insanın başka bir insana karşı işlediği suçtan dolayı çektiği korkunç vicdan azabını anlatan Raskolnikof karakteri aklıma gelir.
Ne zaman "ihanet" ile ilgili bir söz duysam da; Cesur Yürek (Braveheart) filminde William Wallace (Mel Gibson) karakterinin kendisine saldıran kişileri kovalayarak yakalaması ve liderlerinin yüzündeki zırh maskesini çekip çıkarınca kendisi ile İskoçya'nın özgürlüğü için güç birliği yaptığını sandığı İskoç kralı olduğunu gördüğünde; yüzündeki şaşkınlık, hayal kırıklığı, şok ifadesi ile adeta donarak dizleri üzerine çöküşü ile tanımlanan o iç acıtan sahne belirir hep benim hafızamda.
İhanet gerçekten çok acıtır ve hafızalarda hep localarda oturur. Duvarlardan geçen bir hayalet gibi dolanır ve hep yanınızda olur.
Dante'nin İlahi Komedya'sında cehennem tasvir edilirken bile en büyük günahların olduğu en dipteki dokuzuncu ve son katta olması ve "ihanet eden hainlerin" en büyüklerinin burada yer alması da tesadüf değildir. İsa'ya ihanet eden Yahuda, İmparatoruna ihanet eden Brütüs burada kahır ve azap içindedir. İhanete uğrayan acı çeker, yapan da kahır!
İlham veren, empati dolu film karelerinden, ruhumuzu kanatlandıran edebiyat sayfalarından yaşadığımız hayatlara yumuşak bir iniş yaptığımızda; ihanetin karşılığı olarak bizleri nelerin beklediğini hiç düşündünüz mü?
İş hayatı daha fazla zaman geçirdiğimiz için kişisel tarihimizde şüphesiz özel hayatımızdan daha fazla yer ve ağırlık kaplar. Zaman zaman ilişkilerimizde üç yüz atmış derecelik devinimlere şahit oluruz. Yan yana iş hayatına başladığınız insanlar bazen arkanızdan size destek verir, bazen yukarı çıkıp el verir, bazen karşınıza geçer rekabet eder, bazen de yolculuğunuza son verebilir. Bu yolculukta insanlar yanınızdayken karşınıza, tam tersi olarak karşınızdayken de yanınıza gelebileceği ilişki durumları da yaşana gelir. Uzun bir serüvendir iş hayatı. İnsanın hamuru sürekli yoğrulur. Düşersiniz kalkarsınız, el alır el verirsiniz, yönetir ve yönetilirsiniz.
Cesaret Kulübü serisi kitaplarımda aktarmaya çalıştığım üzere, bazen sizi hayrete düşürecek kadar yakınından çelmeler gelebilir, bazen de hançerler sizi alkışlamaktan nasır tutan ellerde ihanetle parıldar. "Tam her şeyi çözdüm, sistemin kralıyım" dediğin anda yediğin tokadın makamıdır iş hayatı! Kariyer yolunda son düzlüğe çıkmadan önce önüne çıkan ve arabanı savuran, yoldan çıkaran keskin virajın adı bazen mobbing olur bazen de infaz; sırf işini doğru ve kuralına uygun herkesten de iyi yapıyorsun ama herkesin yaptığını yapmıyorsun diye de atılabilirsin gruptan. Köprüden önceki son çıkış tabelasını da hep iyi yaptığınız işinizle ve yeteneklerinizle var olacağınızı düşündüğünüz ve tohumunuza çok güvendiğiniz için de kaçırabilirsiniz. Çalışmaktan sis çökmüş zihninizde, doğru düşünce ve davranışlar duruma el koymadan, duygularınızın girdabı arasında kurban olup kaybolup gidersiniz farkında olmadan!
Oysaki her şey fark etmekle başlar!
Öz-farkındalıkla! Öz-empatiyle!
Kendinizi fark etmeden başkalarını fark edemezsiniz.
Kendinize empati duymadan başkalarına da empati duyamazsınız!
Kendinizi sevmeden, affedip, şefkat göstermeden, değer vermeden başkalarına da veremezsiniz!
Suçu cezayı, ihaneti herkes biliyor da peki, affetmek nedir o zaman?
Bunu kitaplarında Psikolog Beyhan Budak çok yalın bir şekilde ana düşüncelerle anlatır. Affetmek bireyin bilinçaltına yerleşmiş olan incinmişlik duygusunu ve suçluluk hassasiyetini bırakmasıdır. Bilinçaltınız kötü hissetmeye karşı hassaslaşmıştır. Acı duyuyordur ve kendini suçlu hissettirecek ne varsa tepki veriyordur. Bu duyguları bilinçaltı seviyesinden kurtarıp bilinç seviyesine çıkarmak için adım atmalıdır. Affetmek bu noktada affedilmekle başlar.
Affedilmenin ilk adımı kendini affetmektir. Kendini suçlamayı bırakmaktır. Suçsuzluğun huzurunu hissetmektir. Tekrar ruhsal bütünlenmektir.
Yaşadığımız olayların davranış boyutu bilinç düzeyinde, duygu boyutu ise bilinçaltı düzeyinde kaydolunur. Bilinç düzeyinde kayıt olan bir olayın duygu düzeyinde karşılığı yok ise o hatırlanmaz. Yaşanan bir olay bireyin duygularını incitmişse bu hatıra yaşandığı gibi değil, bilinç altının kurguladığı şekilde bilinç düzeyinde kaydolunur.
Affetmek zihinde değil duygularda gerçekleşir. Duygusal bir dönüşümdür bu! Duyguların değişmesi ve onarılması ancak affetmekle mümkün olur.
Affetme sırasında bırakılacak olan şey; incinmişlik duygusudur. İncinmişliğin acısı kişiye güç verdiğinden ve birçok kişi bu gücü kaybetmek istemediğinden affetmeyi pek istemez. Ceza ortadan kalkınca kendisini haksızlığa uğramış hisseder. Halbuki asıl haksızlık incinmişliğin acısı ile yaşamaktır. Zehri kendiniz içip başkalarının ölmesini beklerken, bir yanda acı çekerken diğer yanda başkalarının dans ettiğini bile göremezsiniz. Oysa ki, birey ötekini affederken aynı zamanda kendi içinde taşıdığı huzursuzluğu bırakarak kendine acı çektirmeye de son verebileceğini yeniden bütünleneceğini fark etmez.
Bireyin kendini affettirebilmesi için de ön şart; incinmişliğin anlaşılmasıdır. Affedilme ihtiyacı hissetmemek duygusal zayıflığın, şefkatsizliğinin belirtisidir. Bu nedenle affedilme ihtiyacı hissetmeyen birinin duygusal zayıflığı, affedecek kişinin yaşattığı incinmişliği bırakmamak için bir gerekçe olamaz. Bu nedenle belki de affetmelerin içinde en zoru, affedilmeye ihtiyaç duymayanı affetmektir.
Affetmek gereklilik bağışlamak ise tercihtir. Bağışlamak sizi inciten tarafın kendini onararak alması gereken bir sorumluluktur. Affetmek ise kendi iyiliğiniz için yapılması gereken bir anlamda bencil bir eylemdir. İncinmişliğin öfkesi, bunu taşıyan kişi için duygusal yük, inciten kişi için de şefkatsizlik barındırır.
İşin zaman boyutuna girecek olursak; Gerçek geçmişte olanlardır. Değiştirilemezler. Bunun için yapabileceğiniz bir şey yoktur. Asla üzülmeyin! Sorun gelecekle alakalıdır. Bu noktada bir şeyler yapabiliriz anlamına gelir.
Yine de geçmişe inmekte kararlıysanız o zaman genç halinizle konuşup geçmişle ilgili ona şunları sorun:
1 - O sizi etkileyen durumun şartları neydi olay nasıl başladı? (Soruna değil duruma odaklanın.)
2 - Ona ne tür öğütler verirdiniz?
3 - O olaydan başka türlü öğrenemeyeceği ne dersler ne değerli şeyler aldı? (Sorun bazen fırsattır.)
Sonra da bu diyalogu güvendiğiniz bir kişiyle paylaşın ve özgürleşin!
İsterseniz ona bir de mektup yazın. Mektubu affedemediğiniz kişiye hitaben yazsanız da aslında kendinize yazarsınız. Son satırda da onu her şey için affettiğinizi ve iyi olmasını dilediğinizi ifade edin. Diğer kişinin mutlu olup olmaması, kızgın ya da üzgün olması, memnun ya da hayal kırıklığında uğramış olması umurunuzda olmamalıdır. Bununla ilgilenmeyin. Yaptığınız veya yapmadığınız her şeyin sorumluluğunu üstlenin ve özgürleşin!
Hepimiz zaman zaman öz-farkındalık içinde olmadığımız dönemlerde kendimizi, sosyal farkındalık (empati) olmadığı dönemlerde de başkalarını kırmış olabiliriz. Pişmanlık ve vicdan azabı, sorumluluğun ve vicdanlı olmanın belirtileri değildir. Bunlar sizi durduran zayıflıklardır. O zaman bu noktada finale ve hayatımıza şefkat konusunu baz alarak ilerlemeye devam edelim.
Şefkat başkalarının kör olduğu noktaları görmemizi sağlar. Şefkatsiz insanlar tek gözlüdür. Şefkat paraya, kata, yata, makama duyulmaz. Şefkat insana duyulur. Merhamet acıya, şefkat öze odaklanır. Şefkat duyarlılık, fedakarlık, cömertlik gerektiren erdemler setidir. Şefkat fiildir, sorumluluk almayı gerektirir. Kişisel ve organizasyonel amaçtan bağımsız kurulur. Ağ değil, bağ kurdurur. Güven verir. Bazen birkaç şefkat cümlesi ile karşınızdakinin kendini tekrar bütünlemesini sağlayabilirsiniz. Şefkat sözcükleri ve eylemleri büyülüdür, unutulmaz ve yankılanır…
Sırtınızda geçmişten gelen psikolojik yükleri taşımayın. Affederek kibirli, hırslı, egolu, rekabetçi, bencil, kıskanç insanları bilinç altınızdan çıkarın. İyimser, affedici, şükür dolu, vefa, takdir ve farkındalık içinde olan insanlara kalbinizde yer açın. Kendinizi özgürleştirmeden başkalarını özgürleştiremezsiniz. Kendinizi ve başkalarını özgürleştirin.
Wayne Dyer'in bir zamanlar söylediği gibi; ''Mutlu bir çocukluğa sahip olmak için asla geç kalmadınız'' geçmişin kötü örgüsünü ve anılarını tekrar hatırlayıp kötüden iyiye, acıklıdan motive ediciye dönüştürebilir ve potansiyellerinize ulaşabilirsiniz.
Gelecek ve daha güzel bir dünya için ise; ''şefkat dili''ni kullanmaya devam edin ''farkındalığınızı'' ve ''sevme kapasitenizi'' yükseltin!