Her ne kadar yeni nesil kırsaldaki işten  güçten, köy işlerinden nefret etse de sevgili dostum; sorumluluk sahibi orta yaş grubu ve yaşlı başlı insanlarımız için fındık ayı başlamış demektir. Doğu Karadeniz ve özellikle içinde bulunduğumuz Trabzon'da, her Temmuz ve Ağustos ayları, köylerin "ürün verdiği" bir hasat dönemine giriyoruz kısacası...Çok eskiden, tatil yapmak bir rüyadan ibaretti. Yaz ayı demek, köyde iş güç demekti açıkçası...Kara düzenin egemen olduğu yıllardan çok uzaklardayız elbette! Yeni Türkiye'de, bölgemizde araziler küçülüp birer arsa niteliğine dönüşse de, bir kuşak için bağ bahçe işleri her daim yapılması gereken işlerden sayılıyor...Ve sonra, fındık toplama ve harmanlama işleri...Tam da zamanı, fındık altındaki otlar, dikenler ve ifteriler vurulacak veya biçilecek; araziler, ottan ve dikenden arındırılacak ve kuruyacak öylece...Sonra Ağustosun ilk haftasından itibaren, kimi kendi fındığını kendisi toplayacak; kimi de günlükçü ya da yevmiyeci tutarak hasat yapıp harmana dökecek...Her halükarda zahmetli işler güçler bunlar...Bir taraftan, gurbetçiler gelip şehri şenlendirecek; özlem giderecek; bir taraftan da, köylerde hummalı çalışmalar yapılacak...Fındığın  altı üstü derken, devlet bir fiyat açıklayacak; günlükçülerin yevmiyeleri belirlenecek ve nihayetinde herkes bir an önce fındığını dalda bırakmadan; sırf bir itibar meselesi olarak görüp büyük zahmetlerle harmana döküp tüccarın ya da toprak mahsulleri ofisinin eline dökecek! Ne verirlerse versinler fiyat olarak, herkesin malı değerli olsa da, sonuçta rayiç fiyat neyse o olacak! Hiçbir siyasetçi, fındığa bir katma değer yaratacak fikir söylemeden her yılki saçmalıklarıyla şov yapıp sezon bitecek...

Sonuçta ne mi olacak sevgili dostum? Hesabı  kitabı belirsiz bir iş tamamlansa da, kazananın da, kaybedenin de belli olmadığı bir iş görülmüş olacak; tüccar eliyle bir o yana bir bu yana savrulup duracak!

Velhasılı kelam sevgili dostum; binbir çile ile pazara sunulan fındıktan kârlı çıkan yine onu, parasını verip yiyen olacak! Üreten ise çektiği zahmetiyle kalakalacak...

Hani derler ya, "ben siyasetçi olsam" diye! İşte bu kabulden bir durum olsa aklı başında bir siyasetçi, "devlet eliyle fındık ve çikolata fabrikaları kuracağız; bu ürüne bir katma değer yaratacağız, üreticinin yüzünü güldüreceğiz ve bölgede istihdama katkı sunacağız" gibi vaatleri nedense demiyor ya da diyemiyor; veya düşünemiyor...Aklımız  ermez bu konulara elbette! Bir de kokulu üzüm ve patlıcan incirinin geleceği son nokta var ki, bunu hiç sormayın! Varsa yoksa fındık...!